Kendimden Gelip Kendime Gidiyorum

238 Görüntüleme
4 Dak. Okuma

Acele etmiyorum artık. Tek ve en büyük hedefim elimdeki kitabı bitirmek. Anda kaybolmak mı dersiniz, yoksa büyük cümleler mi savrulur rüzgârda, bilmem. Anda yaşamak değil de biraz tarafta kalmak olabilir belki. İnsan kendisiyle yüzleşmedikçe bir yerde takılıp kalıyor zaten. Kendine gelmek değil bu. Kendinden hiç gitmediysen gelemezsin de. Kendinde olmak da yoruyor bir yerde. Bazen kaybolmak da istiyor insan. Mesela hırslarını alıp kayıplara karışmak belki işe yarayabilir kendinden kaçmak isteyenler için. Ben kendimden gidemiyorum ki zaten. Teslim edemiyorum ruhumu mesela. Emanet edemiyorum bilincimi. İçimi kemirse de, etrafıma duvarlar örse de kendimi bırakamıyorum.

Oysa belki güzeldir delilikler de yerine göre. Saçlarını rüzgârda savurup özgürlüğe koşmak mesela, başka ne mutlu edebilir ki insanı öyle? Gidebilmek ya da bir yerlere, birilerinden; kendinden… Ben hiç gidemiyorum da. Mıh gibi çakılmışlık hissi midir dibe vurduran ya da öyle hissettiren? Bırakamadım bir türlü benliğimi. Renklerin tadını çıkarmak varken, kahverengiye mahkûm etmek kendini neden? Gökkuşağı çıkacak diye yağmurun altında ıslanmak varken sığınacak yerler aramak neden? Arayamadım işte renklerin yüzünü, siyahın hüznünü bile hissedemedim. Ayrılamadım çünkü bir tek renkten. Kendimden başka renk bilemedim ben.

Uçsuz bucaksız sanıyorsun evreni, yerinden kıpırdayamıyorsan. Adımlamaya başlayınca da dar geliyor sana. Mesafeler kısalıyor da kendinden kopuyormuşsun gibi geliyor. Hemen koşup sarılıyorsun kendine, “Yeterim ben sana, gitme ötesine” diye. Bu liman güvenli, bu liman sakin; yeter işte insan olana, diyorsun. Yine gidemiyorsun kendinden. Kendinden geçmek değil bu ama anlatamıyorsun içindeki o huzursuz kısmına. Kendinden gidersen yıkılır sanıyorsun dağları mesela. Yine bir adım bile uzaklaşamıyorsun çepeçevre saran benliğinin çeperinden. Yitip gitmekten korkuyorsun belki… Belki de unutulmaktan. Yine en iyisi bırakmamak kendini, diyorsun. Olduğu yere bağlanacak bir bahane buluyorsun yine. Sırf kendini unutmamak için daha bir yakın oluyorsun kendine. O yüzden de limanıma demirlendim ben.

“Ne fark eder ki?” diyorsun sonra. Nasıl olsa hiç olacak benliğin zamanla. Ne fark eder, neyden ne kadar uzaklaştığın? Eninde sonunda herkes nasıl olsa kendine döner, diyorsun. Ne fark eder, hiç gitmemiş olsak kendimizden? Kendimize geç kalmaktansa hep burada olmak daha iyi, diyorsun. Bu seni yormaz sanıyorsun ama gitmek kadar gitmeyi düşlemek de yoruyor, biliyorsun. Benliğinin derinlerini gitmeden de buldun nasıl olsa. Yıllarca dönüp durup bulamayanlar da var, biliyorsun. Biraz şanslı da sayıyorsun kendini işte. Yine de eksik bir parça kalıyor içinde. O merak yok mu, “Ya kopsaydım kendimden?” diye içten içe seni bitiren… Sonra kabulleniyorsun tabi, yine en sevdiğin yeri kendinde buluyorsun. Kuyruğunu kovalayan kedi gibi kendi etrafında dönmenin manası yok, diyorsun. Bir yerden sonra da oynamıyorsun işte, sadece kendin olarak varsın. İşte ondan ben hep bildim kendimi.

Sonsuz kere ihtimaller denizinde boğulmaktansa bir tek kendine tutunmak mantıklı geliyor. Sonsuzluk içinde bir girdaba kapılmak kim bilir nereye savururdu şimdi, diye korkuyorsun. Korkuların korku doğuruyor sonra. Duvarlarına daha bir tutunuyorsun işte. Bu kadar bilinmezlik olan bir dünyada bildiklerinle yetinmeyi yeğliyorsun. Gördüğün de, duyduğun da yeter sanıyorsun. Bir sürü soru işareti ile yaşamaktansa, her gün boğuşmaktansa sorularla ve boğulmaktansa düşünce denizinde gerek duymuyorsun cevabını bilmediğin ya da çok iyi bildiklerini sormaya. O yüzden de duruyorsun kendinde ve ilerliyorsun kendine doğru. Başka türlü yaşamayı da düşünemezdin zaten. Kendimden gelip kendime gidiyorum sadece.

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar / Şair
Yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version