Küçük Anların Büyüsü

21 Görüntüleme
3 Dak. Okuma

Aile, çoğu zaman büyük kelimelerle tanımlanmaya çalışılır: sevgi, bağlılık, güven, fedakârlık… Oysa bir aileyi aile yapan, çoğu kez bu dev kelimeler değil, gündelik hayatın içinde gizlenen küçücük anlardır. Bazen mutfaktan yayılan kahve kokusu, bazen televizyon karşısında sessizce oturmak, bazen de çocukların paylaştığı küçük bir kahkaha… İşte asıl bağ, bu sıradan gibi görünen anların içinde filizlenir.

Çocuklarla yaptığım görüşmelerde en çok dikkatimi çeken şey, onların hatırladığı ve önemsedikleri anıların aslında çok “büyük” şeyler olmaması. Bir danışanım, altı yaşında bir çocuk, bana en mutlu olduğu anı sorduğumda şöyle demişti: “Annemle pazara gittik, bana mısır aldı. Sonra birlikte yürürken elimden tuttu.” Oysa anne için sıradan bir cumartesi alışverişiydi. Çocuk içinse anneyle kurduğu bağın sıcaklığını temsil eden unutulmaz bir anıydı.

Bir başka örnekte, ergenlik çağındaki bir genç, babasıyla ilişkisini anlatırken uzun uzun tartışmalardan ya da öğütlerden bahsetmedi. Tek söylediği şu oldu: “Babamla birlikte gece yarısı pizza yapmıştık, mutfak dağılmıştı ama çok gülmüştük.” Bu söz, bize şunu hatırlatıyor: Bir çocuğun belleğinde kalan şey, çoğu kez kusursuz bir düzen değil, birlikte yaşanan o samimi ve doğal dakikalardır.

Aile bağlarını güçlendiren bu küçük anlar, aslında psikolojide “ortak duygusal deneyim” olarak adlandırılır. Yani birlikte yaşanan, duygusal yakınlık içeren deneyimler… Bu deneyimler, çocuğun güven duygusunu besler, aidiyet hissini pekiştirir. Yıllar sonra çocuk büyüyüp yetişkin olduğunda bile, geriye dönüp baktığında zihninde beliren şey büyük hediyeler ya da özel günler değil; annesiyle yaptığı sohbet, babasıyla kurduğu göz teması ya da kardeşiyle paylaştığı oyun olur.

Aile içinde küçük anların değerini fark etmek, bazen çok basit alışkanlıklarla mümkün olabilir. Birlikte yemek yemek, günün nasıl geçtiğini sormak, haftada bir “oyun akşamı” düzenlemek ya da sadece gün sonunda sarılmak… Bunlar büyük çabalar ya da maliyetler gerektirmez. Ama çocuğun dünyasında çok güçlü bir iz bırakır.

Danışan ailelerden birinde anne, yoğun iş temposundan dolayı çocuğuna yeterince vakit ayıramadığını düşünüyordu. Çocukla yaptığım görüşmede ise, annesinin sabah işe gitmeden önce saçını okşamasını çok sevdiğini söyledi. Anne şaşkınlıkla “O kadar kısa bir anı fark etmiş mi?” diye sordu. İşte tam da bu noktada gördük ki, aileyi aile yapan şey uzun saatler değil, kısa ama samimi temaslardır.

Elbette aile hayatı her zaman huzurlu ve kolay olmayabilir. Zaman zaman çatışmalar, kırgınlıklar yaşanır. Ancak bu küçük anlara yatırım yapmak, o zor zamanlarda aileyi bir arada tutan görünmez bir bağ işlevi görür. Bir çocuğun zihninde güven duygusu bir kez inşa edildiğinde, yaşanan çatışmalar bile sağlıklı bir şekilde onarılabilir.

Sonuç olarak, aileyi özel kılan şey büyük sözler ya da kusursuz planlar değil. Asıl bağ, mutfakta paylaşılan kahkahada, birlikte yürürken tutulan elde, akşam yemeğinde masaya bırakılan küçük bir notta saklıdır. Günün sonunda geriye kalan, işte bu küçük anların büyük hatıralarıdır. Ve belki de aileyi en iyi tanımlayan cümle şudur: Aile, küçük anların büyük sevgiyi taşıdığı yerdir.

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Aile Danışmanı
Yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version