İnsanın var oluş yolculuğunda en çok konuşulan meselelerden biri olan “duygular” üzerine konuşmak istiyorum. Duyguların insanı insan yaptığı konusunda genel bir kanaat var zihnimizde. Ancak ben, ‘insanı insan yapan’ asıl unsurun akıl olduğunu savunuyorum. Hareketin temel kaynağı akıl olup; duygular bu merkezin etrafında şekillenmeli, pusulası akıl olan bir geminin kaptanı duygular olmalıdır kanaatimce. Duygular bu hayat yolculuğunda bizim için rehberlik aracı değil, bizi aklın öncülüğünde yönlendiren bir unsur olmalıdır.
Pusulası duygularımız, kaptanı aklımız olan bir gemide olduğumuzu düşündüğümüzde, duygumuzun yönlendirdiği şekilde bizi uçsuz bucaksız bir okyanusta sürükleyen bir kaptanın yolcusu olarak kendimizi görebilmek mümkün mü peki? Bu yazıda tam da bunu ortaya koymaya çalışacağım.
Duygunun bir rehbere ihtiyacı vardır. O rehber akıl olmalıdır. Bu hususta hem İslam filozoflarının hem Batı düşünürlerinin ortak noktası açıktır: akıl insana yol göstermek için vardır (El-Medinetü’l Fazıla”). [1] Farabi bu eserinde “İnsanı diğer canlılardan ayıran şey akıldır; akıl sayesinde insan doğruyu yanlıştan ayırır ve hakikate ulaşır” der.
İmam Gazali de benzer şekilde insanın en büyük düşmanının nefsi ve hevası olduğunu vurgulamıştır (Gazali, “İhya-u Ulumiddin”). Ona göre heva, insanı hakikatten uzaklaştıran ve kişiyi nefsin arzularının esareti altına sokan bir güçtür. “Heva, insanı gerçek saadetten mahrum bırakır ve aklın rehberliğinden uzaklaştırır”[2] der Gazali. Duygunun insanı akıl mefhumundan uzaklaştırdığını fark ettiğimizde tehlikeli bir olguyla da yüzleşmiş oluyor muyuz acaba? Bu konuda Kur’an da bize yol göstericidir. Kur’an da “hevasını ilah edinen kişiyi gördün mü?” (Furkan, 43) ayetindeki gibi pek çok ayetler vardır.
Tasavvufi düşüncenin önemli temsilcilerinden biri olan, eserlerine nefis terbiyesi ve manevi eğitim konularını işleyen ünlü İslam filozofu Sühreverdi’nin görüşlerine de değinmek isterim. İnsanın kendi farkındalığını edinmesi, kendine ulaşması için benlik duvarını yıkmak gerektiğini gösteren bir yoldur tasavvufi. Tasavvufta Sühreverdi önemli bir isimdir. Sühreverdi, “Nefsini terbiye eden kişi, kemal yoluna girer ve hakiki insan olmanın mertebelerine yükselir” (Sühreverdi,”Avarifü’l-Maarif”). [3] Sühreverdi, insanın manevi olgunlaşmasının aşamalarını mertebelere ayırır. İnsanın olgunlaşma sürecine Nefs-i Mutmaine yani tatmin olmuş nefis basamağıyla çıkıldığını, bu basamağa da “Nefs-i Emmare” yani kötülüğü emreden nefsi öldürmesi ile ulaşabildiğini vurgular.
Duygular karanlığı temsil ederken akıl aydınlığı göstermektedir. İnsanı karanlıkta bırakan duygu olgusu ancak aklın gücüyle devre dışı kalabilir. Bu durumda aydınlıkta kalabilmek için akıl gücüne ihtiyacımız olduğunu ve aklımızı neyle güçlendirebileceğimiz konusunu biraz daha açmak gerekir. Bir sonraki konuşmam bu yönde olacak.
Duygularımızın esiri olmaktan kurtulup merkeze aklımızı yerleştirebilmeyi, yalnızca bize hoş gelen arzularımıza değil, hakikatin ışığına doğru sizlerle beraber yol alabilmeyi umuyorum.
Kaynakça
[1] Farabi, El-Medinetü’l Fazıla, çev. N. Yayla, İz Yayıncılık, 2016.
[2] Gazâlî, İhya-u Ulumiddin, çev. A. Kamil Miras, Diyanet Yayınları, 1994.
[3] Sühreverdi, Avârifü’l-Maârif, çev. A. Aydınlı, İz Yayıncılık, 2006.