Ölüm Sonraların Düşmanıdır

56 Görüntüleme
3 Dak. Okuma

Bugün sizlerle bir yolculuğa çıkacağız; yerlerinizi alın, emniyet kemerlerinizi bağlayın. Uçuşa hazır mısınız?
Yıllardır hayalini kurduğunuz o büyük konferans, toplantı vb. için uçak ile meşhur ülkelerden birine gidiyorsunuz. Gözlerde başarının pırıltısı, kalpteki kıpırtıya eşlik ediyor. Her şey çok güzel. Yıllardır hayalini kurduğunuz o anlar için yollardasınız.

Tam uykuya dalmak üzereyken, pilotun acil durum uyarısı ile sarsıldınız. Pilot, uçakta bir sıkıntı olduğunu ve her an düşebileceği anonsunu yaptı. Heyecan yerini korkuya bırakırken, yıllar sanki saniyelik bir film şeridi gibi gözünüzün önünden geçiyor. Tam o sırada hostes, elinde kâğıt ve kalem dolu bir kutuyla geldi. Tüm yolculara dağıtıp, o kâğıtlara kişilerin sevdikleri insanlardan birine mektup yazmasını söyledi. Herkes kendince birini seçti, gözyaşları içinde kâğıtları doldurdu. Tüm yolcular ölüm ile yüzleşirken, hostesin sizi uyandırmak için seslenmesi üzerine bütün olanların bir rüya olduğunu anlıyorsunuz. Her şey yerinde ve iniş sorunsuz şekilde gerçekleşiyor.

Hayat, yazının başını okurken birçoğumuz için belli süreliğine koptu değil mi? Gerçek olma ihtimali bile bu kadar ürkütücü, vahim bir durum iken gerçek halini bir düşünsenize. Onca kırgınlık, kızgınlık, söylenmeyi bekleyen, dil ucunda kalan o sözler gözyaşları eşliğinde yazıldı o kâğıtlara.

Birilerini affetmek, birilerine sevgimizi vs. dile getirmek için sonraları bekleriz. Beklenen o sonra gerçekten var mı, sonrası olacak mı?

Sonra, ucu görünmeyen bir uçurum gibi derin ve belirsiz. O yüzden hakimiyet kurabileceğin tek zaman dilimi olan şimdiye, ana odaklan ve yaşamayı itelemeyi bırak. Belki araba iteklemeyle çalışır ama yaşam öyle gitmez.

O uçuşun korkusuyla, tüm dünyamızda önemsiz gibi gördüğümüz şeylerin ne kadar değerli olduğunu bir anda fark ettik. Bir süreliğine, hayatın hızla geçtiği bu dünyada, tüm takıntılarımız ve endişelerimiz bir kenara kaydı. O an, sadece geriye dönüp bakarken, en çok neyi kaybetmekten korktuğumuzu düşündük: İnsanlar mı, anlar mı, yoksa her an ertelediğimiz duygularımız mı?

Birbirimize söylemek istediklerimiz, bazen bir ömür boyu geçemediğimiz bir köprü gibi kalır. Bir “teşekkür” ya da “özür” sözünün arkasında yılların birikimi olabilir. Oysa her şey şu an elimizin altındayken, o duyguları paylaşmanın ertelenmesi, bir zamanlar göz ardı ettiğimiz anları kaçırmamıza yol açar.

Belki de hayatımızın anlamı, her günü sevdiklerimize, hayalini kurduğumuz o “bir günü” yaşamaya dönüştürmekte saklıdır. O “bir güne” kadar beklemek, her anın kıymetini bilmemek anlamına gelir. Hayat, her ne kadar anlık bir arayış gibi görünse de, sevgiyi, özlemi ve pişmanlıkları açıkça ifade edebilmek, gerçekten en büyük ödül olabilir. Kimseye, “bugün söylediklerim yeterli değildi” dememek için, bu anı kaçırmamalıyız.

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
1 Yorum
  • Oysaki tutkumuz değil miydi insanlara bir hoş sadâ bırakmak, yarım kalmayı ve tamamlanamadan gitmek gibi. Acziyetin ve zamansızlığın elimizde olmadıgını anlatan eşsiz bir anlatım..
    Teşekkürler Kübra Hanım bize bu duyguları hatırlatıp yaşattığınız için . Umarım farklı yazılarınızla farklı gönüllere hitap edip ışık tutmanız dileğiyle ..

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version