Suna Kim? – 2

27 Görüntüleme
8 Dak. Okuma

Genç kadın ılık ve güneşli bir havada sandaldaydı. Ara sıra elini suya sokuyor, suyun serinliğini hissetmeye çalışıyordu. Görümcesi yanındaydı. Ona,

“Ayaklarımızı denize sokalım,” diye öneride bulunduğunda ikiletmedi. İkisi de sandaldan aşağıya ayaklarını sarkıttılar. Kürekleri çeken adamı tanımıyordu, ama karısı adama öyle yanaşmıştı ki belli denizden korkuyordu. Kocası sandalın en önündeydi. Eniştesi ise kürek çeken adama dönük oturuyordu. Bir ara,

“Çok açıldık sanki,” dediğini duydu. Adam,

“Ben bu suları avcumun içi gibi bilirim. Şu kayalıkları atlatalım, işte o zaman masmavi bir koy göreceksin, sen bile şaşıracaksın,” dedi. Zaten o koyu görme hevesiyle binmemişler miydi sandala?

Sonrası derin bir karanlıktı. Suyla buluşan bedenler, çığlıklar ve ‘Suna’ diye bağıran bir erkek sesi böldü genç kadının uykusunu. Karanlık hastane odasında gözlerini açtığında nefes nefeseydi. Gördüğü şey kesinlikle rüya değildi. Galiba başına gelenleri bir bir hatırlıyordu.

Ertesi gün sarı saçlı hemşire Suna’dan kan almak için geldi. Ona nasıl olduğunu sorduğunda Suna cevap vermek yerine çekimser bir gülümseme yerleştirdi yüzüne. Hemşire kadını sıkboğaz etmemek için fazla üstelemedi. Onun ihtiyacı olan şey biraz moraldi.

“Rengin yerine gelmiş. Giderek sağlığına kavuşuyorsun.” Suna itaatkâr bir hizmetçi gibi hemşirenin iki tüp kan almasına izin verdi. Hemşire hiç susmadan konuşuyor, Suna sessizce dinliyordu. “Nöbetten çıkmadan seni görmek istedim. Şimdi eve uyumaya gideceğim. Gece trafik kazası geldi. Üç kişi. Üçü de acil ameliyata alındı. Neyse ki durumları iyi. Birkaç gün yoğun bakımda yatacaklar.” Suna’nın anlamsız bakışlarını görünce de, “Tabii sen alışkın değilsindir, böyle haberlere,” dedi. “İlçe hastanelerinde genellikle nöbetler sakin geçerdi. Ama şehir hiç öyle değil. Her anımız vukuat?” Suna hemşirenin pamuk koyduğu koluna sıkıca bastırırken,

“Şehir mi?” diye sordu. Suna’nın ağzından çıkan her bir kelimeyi önemseyen hemşire, uykusuzluğun verdiği ağırlıkla esnedi.

“Daha önce Salihli’deydim. Ama İstanbul çok zor. Yeniden tayin alıp gitsem, diyorum.” Suna ürkek bir tonda fısıldadı.

“İstanbul’da mıyız?” Hemşire yeniden esnerken elinin tersiyle ağzını kapatıp başını salladı. O sırada telefonu çalmasa belki Suna’yla sohbet ederdi, ama Suna’ya el sallayıp gitti. Suna manzarayı görmek için başını pencereye çevirdi. İstanbul’daydı demek? Evinden kilometrelerce uzakta. Bu lütuf muydu yoksa ceza mı? Yatakta doğrulmaya çalıştı, ama kolları o kadar güçsüzdü ki onlardan kuvvet alıp oturamadı bile. Sonra üstüne baktı. Kendine ait olmayan eski bir pijama giyiyordu. Kim bilir kimindi? Belki de bir hasta unutmuştu. Yatağa tekrar uzanıp gözlerini tavana dikti. Elinde olmadan yaşlar aktı yanaklarına. O sırada içeri iki hemşire girince yanaklarını silip gülümsemeye çalıştı. Hemşireler telefonda bir video izliyor,

“Ne biçim adam bu?” diye gülüyordu. Esmer olan,

“Kurgu olmalı. İnsan gelini ile ilgili böyle şeyler konuşur mu?” dedi. Uzun boylu olan iğrenir gibi baktı videoya.

“Adam ayyaşın teki, baksana! Bunun lafı kaile alınmaz.” Meraklı gözlerle kendilerini izleyen Suna’ya havası değişsin diye,

“Sana bir video izlettirelim de gül,” dedi esmer olan. Videoyu başa alıp telefonu Suna’ya uzattı. Ekranda altmışlı yaşlarında kır saçlı, kır bıyıklı, kilolu bir adam,

“Valla üzülmedim, desem yalan olur. Gelinimdi, torunumun annesiydi. Denizin dalgaları arasında kayboldu gitti. Kızım da onunlaydı, ama çok şükür kızım sağ. Kızıma bir şey olsa ne yapardık? Oğluma da birini buluruz artık. Tek çocukla kalakaldı,” diyordu gevrek gevrek. Sarhoş olduğu o kadar belliydi ki. Hemşire,

“İki günde TT oldu bu video,” dedi. “Adamın yedi yıllık geliniymiş. Bir kaza geçirip ölmüş.” Suna meraklandı.

“Ne kazası?” Hemşire telefonu cebine koyup omuz silkti.

“Bilmem, dalga dediğine göre deniz kazası herhalde.” Pot kırmış gibi yutkundu. “Ama hayata bak. Adamın umurunda değil gelininin ölümü. Kızı ölmediği için mutlu.” Diğeri gülmüyordu bile.

“Kim bilir kadıncağızın ailesi ne durumda? Kayınpeder böyle konuşunca mahvolmuşlardır.”

“Asıl kocası ne âlemde acaba? Babasının dediği gibi kız bakmaya başlamış mıdır?” Hemşireler geldikleri gibi konuşa konuşa çıkarken Suna yine pencereye çevirdi başını. O kadar dalgındı ki içeri birinin girip kendine seslendiğini duymadı.

“Suna Hanım merhaba?” Suna irkilip üzerini örttü. Karşısında gözlüklü genç bir doktor duruyordu. Sempatik bir yaklaşımla kendini tanıttı.

“Ben Psikiyatrist Furkan Yılmaz. Nasılsınız?” Suna biraz doğrulup,

“İyiyim galiba,” dedi. Doktor sandalyeye oturup gülümsedi. Niyeti Suna’nın güvenini kazanmak ve eğer gerçekten bir şeyler hatırlıyorsa anlatmasını sağlamaktı. En azından dahiliye uzmanının şüphelerini giderebilirse mutlu olacaktı.

“Buraya nasıl geldiğini anlatmışlardır sana. Öncesini hatırlıyor musun?” Suna başını pencereye çevirip anımsamaya çalıştı. Gördüğü rüyanın etkisi büyüktü. Bazı taşlar yerine oturuyordu, ancak nedense bu Suna’yı mutlu etmiyordu. Furkan Bey’e bir şeyler anlatmadan evvel hafızasını yokladı. Tam olarak ne olmuştu? Ailece plajdalardı. Kayınvalidesi, kayınpederi, görümcesi, onun eşi, kocası, çocuklar… Hep birlikte eğleniyorlardı. Çocuklarla denizde top oynayıp fazla uzaklaşmadan sığ suda yüzüyorlardı. Yüzme biliyor muydu? Evet, biraz. Ama ayaklarının değmediği yerde panikleyip suya batıyordu. Birkaç kez öyle olduğunda Ahmet haline gülmüş, oğlu kadar cesaret göstermediği için alay etmişti onunla. Evet, Suna’nın bir de oğlu vardı: Ömer. Anında gözleri doldu. Oğlunu henüz anımsamak anne yüreğine ağır geldi. Onu nasıl unuturdu? Ruh halindeki dalgalanmalar yüzüne yansıdıkça Furkan Bey endişelenip,

“İyi misin?” diye sordu. Suna dudaklarını ısırarak başını salladı. Şu psikiyatrist de nereden çıkmıştı? Şu an ona cevap vermeye değil oğluna ihtiyacı vardı. Hatta oğlunun da ona.

“Denizdeydik,” dedi. Doktor hemen yanaştı hastasına.

“Kimlerle?” Suna gözlerini doktora çevirmeden,

“Ailece,” diye yanıtladı. Doktor detay istediği için Suna’ya yardımcı olmaya çalıştı.

“Eşin, çocukların, annen, baban…” Suna gözlerini kırparken yanaklarından yaşlar süzülmeye başladı.

“Annemle babam? Neredeler?” Doktor daha da meraklandı.

“Bilmiyoruz, ama sen telefon numaralarını söylersen hemen çağırırız. Onların nerede olduğunu hatırlıyorsun değil mi?” Suna elleriyle yüzünü kapayıp hıçkırmaya başladı. Doktor böyle bir tepki beklemediğinden sakinleşmesi için ona zaman tanıdı. Suna’nın hıçkırıkları azaldığında ise,

“Annenle baban seni çok merak etmiştir Suna. Haber verelim mi?” diye sordu. Suna bu defa donuk bakıyordu. Az önce ağlayıp sızlayan kadın o değilmiş gibi,

“Hatırlamıyorum,” diyebildi. Doktor gözlüğünü iyice gözüne yanaştırdı. Genç kadın bir şeylerden korkuyor gibiydi.

“Endişe edecek bir şey yok Suna. İstersen polisleri de çağırırız. Can güvenliğini sağlarız.” Suna anlamsızca baktı bu kez. Neyden endişe edecekti ki? Kaşlarını çattı.

“Hatırlamıyorum,” derken daha sertti ses tonu. Doktor ağzından laf alamayacağını anlayıp sandalyeden kalktı.

“Sen ne zaman anlatmak istersen o zaman konuşuruz.” Furkan Bey’i kapıda iki polis memuru bekliyordu. Onlarla koridorda biraz yürüyüp

“Hastamız geçirdiği travma sonrası hatırlama güçlüğü çekiyor. Tedaviye başladıktan sonra daha net cevaplara ulaşabileceğimizi sanıyorum,” diyerek onları gönderdi. Sonra da doktorun odasında aldığı soluğu. Doktor meraklı gözlerle Furkan Bey’i süzerken o koltuğa oturup gerçek fikrini paylaştı.

“Sanırım korkuyor,” dedi. “Kocasından hiç bahsetmedi. Yalnızca anne ve babasını sordu. Nerede olduklarını söylemedi. Güya hatırlamıyor, ama ben inanmadım.” Doktor Furkan Bey’e,

“Seninle aynı fikirdeyim, ancak biz doktorlar fikirlerle değil tetkiklerle konuşmalıyız. Bu şimdilik aramızda kalsın. Neden anlatmaktan çekindiğini öğrenmemiz lazım. Kim olduğunu öğrenmek çok kolay zaten,” dedi. Furkan Bey onayladı.

“Tabii ki kolay. Sosyal medyaya fotoğrafını koyduk mu iki saate kalmaz ailesi hastanenin önünde olur, ama bu kadını tedirgin eden şeyi bulmalıyız. Belki de bir katil var peşinde.” Doktor ayağa kalktı.

“O halde anlaştık. Gerçeği öğrenene dek, Suna iyileştirmeye çalıştığımız bir hasta olarak hastanede yatsın. Sonrasını düşünürüz.”

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
Yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version