Sus ve Ses’in Hikayesi

Kürşat Oğurlu 35 Görüntüleme Yorum ekle
3 Dak. Okuma

Kimseye bir şey öğretemem, sadece onların düşünmelerini sağlayabilirim.
(Sokrates)

Sokrates’e birisi için, seyahat onu hiç değiştirmedi, demişler. O da: Gayet tabii, çünkü kendisini de beraber götürmüştür.
(Montaigne)

Düşünmek, düşünce üzerine düşünmek. İnsan, düşünceleri eksiksiz bir şekilde tekrar edince düşündüğünü düşünür.

İçindekiler

Düşüncelere bezenmek, ne kendinle olmak ne de kendinden kaçmaktır.

Benlik, yükseliş için verili bir armağan; lakin aynı zamanda insanın ayak bileğinden yakalayıp gayyalara atan bir hırsız.

Basamakların sürekliliği ile Ben-O denkleminde soluksuz yürür insan.

Peki insan değişmeli mi yoksa sabitlikle övünç duymaya devam etmeli mi?

Dön benliğine ey insan naraları atılırken, insan arzularının peşinden mi koşacak, yoksak özlemini duyduğu sonsuzluk vadisinin izlerini mi arayacak?

Yeni bir yazı olmayacak kendi adıma. Kelimelerin usul usul dökülmesi ile serencamına başlayan bir hikayenin sizinle paylaşılmasıdır, mevzubahis olan. Kısa ve iki parçalı bir harfler dantelası. Sus ve Ses üzerine yazılı. Susmanın aslında nasılda bitmeyen bir ses manzumesi olduğu üzerine. Sorularla başladım ve sözü benliğe nakşettim. İnsan, kelimelerle düşünür, kelimelerle kendine döner. Alem kelimelerle anlam bulur. Harfler ruha giydirilen cisim misali, görünür kılar insanı. İnsan susarken konuşur, konuşurken kendini nisyana vurur. İşte sus ve ses, zıtların nakış nakış insanı işlemesidir. Sus üzerine derc edilen kelimeler manzumesi ile başlayalım madem:

 “ SUS

Kırmızı bir zaman örüntüsü başlamış ve suretlerin hüküm sürdüğü heyuleler yola çıkmıştı. Kadim zamanlardaki delinmez ‘sus’kunluk belirivermişti ‘An’da. Şehirler, geçişliliğin üzerlerine döktüğü tortularla savaşırken, insan isimli varlık ins bedeninden sıyrılmıştı.

Sus şehrinin hikayesiydi başlayan. Kelimelerin anlamsızlığa büründüğü. Harf ve hece ikileminde mana yüklenen ve kaybolan hayalperestlerin içindeki sessizlik heybetinin hikayesi. Öz ve bilinmezden.

‘Sus’ diyen kelimelerin sessizliği delmesiyle başladı zaman. Dipsiz bir kuyunun dibindeki karanlığın ürkütücülüğü ve yaprakların arasından umut saçan güneş. Susmak dedi ve yine delindi sessizlik. Susmak. Varlığa inat var olmanın en gürbüz açıklaması. Eylemsiz ve eylemle iç içe.

SES

Sus dedi. Seslenen kelimelerin ahengiyle titredi alem. Sihirli sözler döküldü semadan arza.

‘Miheng’ dedi ademin biri. Miheng nedir bilir misin? Bir çıkrık sesi inledi usulca. Gözler karanlığa büründü, gök yarıldı ve alem ikiledi (Miheng, karşılıklığın en bariz ispatı. Mühr-ü alem olan Varlık’ın vadettiği istiklaliyetin en gürbüz yoldaşı).

Söze evvelden başlayalım madem. Söz, seslerin evvelde birleşimi. Anlam, seslerin ahirdeki karışımı. İşte mihengin seslerdeki kesişimi. Sus şehrinin sakinlerinin dilindeki mısralarda başlar miheng ve sessizliğe bürünür. Neden mihengden dem vuruldu bilinmez. Şehirde söylenirki, dile gelse sesler sükutun mihengi bozulur. Miheng dediğin sessizliğn ahengi, dilin şikayeti ve gönlün ise muhabbeti.

Ve işte başladı mukaddim bir sessizlki sus şehrinde. Sesten dem vurduk ve ses susta mihen buldu.”

İnsan, doğduğu anda harflerle örülü dünyanın kıskacına yakalanan aciz bir mahluk. Bakmayın kelimelerle caka sattığına insanın; insan kelimelelerle kendinden vaz geçer. Çünkü insan sessizliğe doğar ve ses ile dünyaya ölür. Birleşme ey insan diline pelesenk olmuş harflerle, hecelerle. Sus ve ses ile böl perde perde.

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Psikolog
Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version