Telefon

18 Görüntüleme
3 Dak. Okuma

Gökyüzünde mor ve pembe tonlarında bir gün batımı hakimdi. Kuşlar bir yere yetişmeye çalışıyormuş gibi aceleyle kanat çırpıyorlardı. Ilık havanın verdiği bir rahatlama vardı. Gökyüzüne bakınca tanıdık bir duygu hissetti içinde. Tüyleri diken diken oldu. İçi ürperdi; fakat bu mutluluk veren bir ürpermeydi. Bu, geçmişten gelen bilindik bir histi. Gökyüzünün yaydığı bu mutluluk hissiyatını tüm benliğiyle içine çekerken çalan telefonunun sesiyle gerçek dünyasına geri döndü.

— “Alo?”

— “Benim.”

Telefondaki kişi ismini vermemişti ama sesin sahibini tanımıştı.

— “Nasıl? Gerçekten sen misin?” diye sordu.

Karşıdaki kadın içli bir sesle nefes verdi.

— “Uzun zaman oldu. Konuşmamız gerekiyor. Seni aramamam gerekiyordu biliyorum.”

Kadının sesi, bir ucu geçmişe diğer ucu boğazına dolanmış bir tel gibiydi. Telin ucu yavaşça sıkılmaya başlamıştı.

— “Ama artık susamıyorum. Sana söylemem gereken bir şey var,” dedi kadın.

Kalbi sıkıştı. Gözleri hâlâ gökyüzündeydi ama zihni bambaşka bir yerdeydi artık.

— “Ne oldu?” dedi kısa ve düz bir sesle.

Kadın bir an sustu.

— “Seninle ilgili. Senin kim olduğunla. Eski günlerdeki gibi aynı saat, aynı yer.”

Telefonun ekrana dönmesiyle birlikte gerçek dünya tüm ağırlığıyla çöktü üstüne. O gün batımının verdiği huzur, yerini tanımlanamaz bir gerginliğe bıraktı.

Saat beş. Eski park. Banklar yıpranmış, çimenler uzun, kimsenin uğramadığı bir tenha gibiydi. Ama yine de yıllar öncesinden tanıdık bir kokusu vardı buranın. Geldi. Görünce kalbi bir anlığına durdu. Yıllardır görmemişti. Ama yüzünde zamanın bıraktığı çizgileri bir bakışta tanıdı. Hiçbir şey söylemeden oturdu kadın, yanına. Göz göze gelmediler. Sadece sessizlik vardı aralarında. O sessizlik yıllardır içlerinde birikmiş her şeyin yankısı gibiydi.

İlk o konuştu:

— “Beni neden çağırdın?”

Kadın yavaşça döndü ona. Gözleri doluydu ama ağlamıyordu.

— “Çünkü sonunda sana bir şeyi itiraf etmem gerekiyor. Ve bu yüz yüze olmalıydı.”

Kalbi hızlandı. Kadının sesi yumuşaktı ama kelimeleri sanki tokat gibi çarpıyordu. Soğuk bir şey geçti içinden. Bilinmezlik ürkütücüydü ama bir o kadar da çekiciydi. Kadın derin bir nefes aldı.

— “Seninle burada olmayı gerçekten çok isterdim. Sana dokunmak ve seninle zaman geçirmek…”

— “Ne demek isterdim, zaten yanımda oturuyorsun.”

Cevap gelmedi, bir boşluk hissetti. Kadının oturduğu yere baktı. Boştu. O hiç burada olmamıştı. Kendisini kandırmıştı her zaman ki gibi. Gökyüzüne baktı. Tanıdık bir his vardı. Ama bu sefer huzur vermiyordu; tamamıyla hüzün doluydu.

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
Yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version