Ucuz Kalabalıklar

215 Görüntüleme
3 Dak. Okuma

Ucuz kalabalıklar, derinliği sevmez; duyguyu, sorguyu, samimiyeti hep kaçırırlar…

Eğlenmek, sevinmek, onların yanında olmak enerjik hissettirir. Sesleri yankılanır kulaklarında, gülüşleri göğe kadar yükselir. Ama biraz yaklaşınca fark edersin ki, o parıltı altın değil, yalnızca cilalanmış teneke gibidir. İçi boştur, sadece ses çıkarır. Victor Hugo’nun Sefiller eserinde, “Kalabalıklar daima tehlikelidir. İçlerinde mutlaka, ruhlarını ucuza satan alçaklar bulunur.” cümlesinde yer aldığı gibi; ucuz kalabalıklar, göz önünde olmayı, alkışlanmayı, kısa bir parıltı yakalamak yerine gösterişi, meraklı olmayı ve eleştirmeyi tercih ederler. Bazı kalabalıklar vardır; ilk bakışta ışıl ışıl, canlı ve renkli görünür. Sözleri, duyguları, değerleri hep yüzeyde kalır. Gösterişi, kendi hakkında övülerek konuşulmayı, alkışlanmayı pek severler. Kendi küçücük sularının derinliklerinde boğulurken, hakikati duyamazlar. Çünkü bu kalabalıkların içinde yürümek insanı eksiltir. Bir süre sonra onların ölçüsüz gürültüsü, dedikodusu senin sessizliğini bile kirletir. O yüzden bazen yalnız kalmak bir cezadan çok, bir nevi arınma ve armağandır kendine…

Yalnızlık, ucuz kalabalıklardan daha değerlidir. En azından orada sahicilik vardır ve sahte, samimiyetsiz, yüzüne gülüp arkandan söylenmeyecek kelimeleri, cümleleri duymamanı sağlar. Kendinle kalırsın; maskesiz, filtresiz, gerçek, sorgusuz sualsiz…

Ucuz kalabalıklar seni alkışlamaz ve senden vazgeçer. Çünkü başarın için seni tebrik etmek yerine, en nadide ve en zarif hareketlerini bile tenkit eder. Senin sessizliğin, onların gürültüsünden çok daha anlamlıdır. Haddini bilen, kendini bilen olgun insandır. Gereken yerde yanıt vermek yerine sessizliğini korumak erdemliktir. İlk bakışta kalabalık göz kamaştırır. Bir canlılık, bir enerji hissedersin; fakat zamanla bu canlılığı yitirir, enerjinin ise boşa harcandığını hissedersin. Aslında yalnızlığın bir ceza değil, arınman için bir yeniden doğuş hikayesidir.

Bir süre sonra; gürültünün geçici, her parıltının gerçek olmadığını, alkışların zaman sonra azalacağını anlarsın. Kalabalık olduğu halde içindeki boşluğu, var olduklarını bile bile hayatında olmadıklarını fark edersin. Kendi derinliğini seçmek, sessizliğin ne kadar güçlü olduğunu bilmektir. Malayani işlerle meşgul olmak yerine kendine yatırım yaparak, başkalarını seçmeden yine kendine odaklanmandır.

Dostoyevski’nin Yeraltından Notlar adlı eserinde yer aldığı gibi, “Her şeyi fazlasıyla anlamak bir hastalıktır; gerçek, tam manasıyla bir hastalık.”

Her şeye geniş bir perspektiften bakabilmek, insanı büyük bir yalnızlığa sürüklüyor. Evreni doğru adımlarla izlemek, empati duygusunu geliştirmek tam manasıyla anlama yeteneğini geliştirirken; “Bir çiçeğin güzelliğine kapılmak yerine bir gün solacağına inanmak gibi…” gerçek bir anlam kazandırır…

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
Yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version