Uluslararası Soykırım Suçu

78 Görüntüleme
3 Dak. Okuma

Bir millî, etnik, ırksal veya dinî grubu bu sıfatları nedeniyle tüm olarak veya kısmen yok etmek amacıyla öldürmek, bedeni ve zihinsel olarak ciddi zararlar vermek, böyle bir amaçla tasarlanmış yaşam koşullarına bilerek sokmak, grup içinde doğumları önlemeyi amaçlayan önlemler almak fiillerinden her biri soykırım sayılır.

Uluslararası toplumun, soykırım suçunu teşkil edecek birçok eylemle karşılaşmasıyla ayrı ve bağımsız bir uluslararası suç kategorisi içerisinde soykırım suçu da yer almaktadır. Günümüzde, soykırım suçunu ve bu suçun önlenmesini 1948 tarihli Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Sorumlularının Cezalandırılması Sözleşmesi (1948) detaylı bir şekilde düzenlemektedir. Bu sözleşme Türkiye tarafından 1950 yılında onaylandıktan sonra ülkemiz bakımından 31.07.1951 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Adı geçen sözleşmenin hükümleri artık birer uluslararası örf-adet kuralı olarak kabul görmektedir. Uluslararası hukukta örf ve adet hukuk kuralları, uluslararası hukukun önemli asli şekli kaynağını oluşturmaktadır. Uluslararası hukuk kişilerini de bağlayıcı özelliktedir.

Soykırım suçunun oluşması için bir grubun mensupları sadece o gruba ait oldukları için öldürülür. Bu suç temelde ırkçı bir düşünceye dayanır. Soykırım sözleşmesinde zikredilen fiillerden birinin işlenmesi, grubun fiilen kısmen ya da tamamen yok olmasına yol açmasa dahi soykırım suçu için yeterlidir. Suçun işlendiği dönem önemli değildir; bu suç ister savaş, ister barış zamanında, ister hükümet görevlileri, ister özel gruplar tarafından işlenebilir.

Soykırım suçunun cezalandırılması ve önlenmesi bakımından ise, uluslararası hukukun en temel yükümlülüklerinden biridir. Bu yükümlülük, hem devletler hem de bireyler açısından bağlayıcıdır.

Hâlen süregelen soykırımın durdurulması için her akit devlet BMÖ’ne başvurarak önlem alınmasını isteyebilir.

Devletler, soykırımı işleyen bireyleri yargılamak ve cezalandırmakla yükümlüdür. Failleri ulusal mahkemelerde yargılayabilir, failleri uluslararası mahkemelere teslim edebilirler.

Söz konusu bu suç ne yazık ki günümüzde de varlığını devam ettirmektedir. Gerek Doğu Türkistan gerek Filistin halkının dünyanın gözü önünde yaşamış olduğu zalimliklerle, çeşitli katliamlarla ölüme maruz kaldıklarını ve ölümden başka çarelerinin olmadığının apaçık göstermektedir. Suçun tüm unsurlarının oluşması bir yana, özel kastın varlığı tartışmasız olmalıdır. BM İnsan Hakları Komisyonu, Uluslararası Ceza Mahkemesi ise bu durumu zaman zaman soykırım suçu olarak dillendirmekte, çoğu zaman da bu tanımı kullanmamaktadır. Uluslar yıllardır suçta seçici davranmakta; İsrail’in askerî operasyonlarını, uyguladıkları ablukalarla yaşam koşullarını sıfıra indirgediklerini, yasa dışı yerleşim politikalarını, kullandıkları dilin ve ayrımcı yasaların Filistinlilere yönelik ayrımcılık ve baskıyı meşrulaştırdığı ifade edilse bile zulme karşı hakikat ve adalet tecelli edememiştir. Kâğıt üzerindeki çeşitli ilkeler, söz konusu Filistin olduğu müddetçe geçerliliğini kaybetmiştir. Bu dava sadece Filistin halkının değil, adaletin, insan haklarının ve insan onurunun davasıdır ve adalete inanan herkesin sınavıdır. Uluslararası hukukun ve insanlık vicdanının test edildiği bir alandır. Fakat tarihte görüldüğü gibi, hiçbir zulüm kalıcı değildir. Bugün Filistin’deki zulüm, belki görünürde güçlü; ama hukuk, hakikat ve insanlık onuru, eninde sonunda galip gelecektir.

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Avukat
Yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version