Unutulan Mutluluk

Lale Turak 41 Görüntüleme Yorum ekle
4 Dak. Okuma

Şeytan uyuyakaldı bir gün. Rüzgar sert esti. Üç tüy düştü şeytandan dünyaya. Biri paraya yapıştı, diğeri mevkiye, öteki de ihtirasa. O günden sonra şeytan hiçbir iş yapmadı. (Dostoyevski)

Yeryüzünde soluk alıp verdikçe nice güzelliklerin farkına varıyor insan. Kâinatın kusursuz işleyişine hayranlık duyuyor, gece ve gündüzün bir çark halinde bozulmadan geçişlerini hayretler içinde izliyor, yaşam denen olgunun tüm canlılar için üç esas temel üzerinde (doğum-yaşam-ölüm) yer değiştirmesini dahi, uzun görünen kısa bir aralıktan görüyor.

Malum “yaşam” bir nefes alıp vermek kadar kısa aslında… Ve bu yaşam yolunda en çok aranan ve bulunması zor olan duygu mutluluk.

Uzmanlar, yapılan bir araştırma sonucu olarak insanların doğumdan sonra ki 11 yıl boyunca mutluluğu kalbiyle hissettiğini, masumane şekilde bir çocuğun gözüyle anlatmak gerekirse ağızda dağılan bir şeker keyfi verdiğini, duyulan hazzın buna eş değer olduğunu belirtmişler.

Ancak sonraki yaşlarda azalmaya başlayan bu hissi yeniden yaşamak için bütün ömrü adayabilecek duruma ulaşıyor insanoğlu…

Mutluluğun ne olduğunu unutmak, ne acı?!

Sonra mutluluğu parada aramaya başlıyorlar. Onunla alabileceği maddesel her şeyin ruhunu, kalbini doyurmasını bekliyorlar. Ruh, para ile satın alınan hiç bir şeyden beslenemez bunu anlamaları bütün bir ömre mal oluyor. Kalp satın alınan hiç bir sevgiye kapılarını açmaz. Bunu hala sorgulayanlar var…

Farkına varıp geriye baktıklarında; başkalarının yaşamlarında ki mutluluk kırıntıların içinde aradıklarını, o resimlere dahil olmanın yetersizliğini; her gece mutsuzluğun ve yalnızlığın yastığına başını koymuş olmaktan başka bir şey yapmadıklarını anlıyorlar.

Bazıları mevki sahibi olarak egosunu bir kaç kat yüksek bir yere koyabilirse daha mutlu olabileceğini zannediyor. Hatta egosunu yanında çalışan insanlar üstünde tatmin edenler, ailesi üstünde tatmin edenler, çocukları üzerinde tatmin edenler… Mutluluğu mevkii de arayanların bulundukları konum dahi yüzlerine gerçekten hissedilen o huzurlu tebessümü oturtmaya yetmiyor.

Peki neden hep üstünlük kurmaya dayalı, maddi varlığa odaklanarak bir arayış var?

Oysaki insanın içinde, ruhunda, kalbinde ve kişiliğindeki eksikleri bunlarla kapatma çabasıyla düştükleri acziyeti görmek için aynada baktıkları silüet en hakiki gerçeği bağırıyor yüzlerine, duymuyorlar mı ya da görmüyorlar mı?

Şeytanı suçlamak, kadere isyan etmek, insanlarda hatalar aramak en kolay kaçışlar, peki nereye kadar?

İhtirasa mahkum, paraya tapan ve birilerinin mevkisi sayesinde bir şeyler yapmaya çalışan karakter noksanlıkları mutluk getirir mi?

Sahip olduklarıyla bozulan karakter, sahip olduklarını kaybettiğinde nasıl onarılır?

Bozulduğu zaman insandan daha korkunç bir yaratık yoktur. (Tolstoy)

İnsanoğlu mutluluğu hep başka yaşamların gölgesinde, bahanelerin yamacında, gösterişin içinde, olmadıkları kişiliklerin taklidinde aradıkça; sevginin salt hissiyatı, güzel düşünmenin ve etrafına öyle bakmanın keyfini, bakarken fark ettiği ufak ama huzura boğan detayları, hayatı yaşanılır kılan ilişkilerin huzurunu, her yeni günün getireceği iyiliklerin varlığını göremeyecek şekilde körleşir.

Böylesi bir körleşmek ,kötüleşen algının ve bozulan niyetlerin insan ruhunu karanlığa mahkum edercesine bir bulut misali yavaş yavaş hayatına yayılır.

Hiçbir şeyden memnun olmayan, her şeyi bir karşılığa bağlayan ve hesapçılığa dönen, bolca şikayet eden, herkesi kusurlu kendisini kusursuz gören bir görüşü benimseyen, negatif enerjinin odak noktası haline gelen biri olup çıkar.

Şimdi sorarım size böyle bir insanın hayatınızdaki yeri neresi?

Peki bu insan siz iseniz bu duruma gelmenizde şeytanın rolü ne kadar?

Hayatta en önemli şey önce insan olmak, sonra insancıl olmak ve kendini bilmektir.

Kendini bilen, kişiliğini koruyarak ihtiras ve kibir rüzgarına teslim etmeyen birinin bir ömür taşıyacağı en güzel şey en başta kendi mutluluğudur ve asl olan budur.

Mutluluk baktığınız yerde değil gördüğünüz yer-(de)-dir.Başka yere bakmayın boşuna…

Aslında insanı en çok acıtan şey; hayal kırıkları değil, yaşanması mümkünken, yaşayamadığı mutluluklardır. (Dostoyevski)

Bu İçeriği Paylaş
Yazan Lale Turak
Bağlantılar:
Yazar
Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version