Vazgeç(ir)emedim

Büşra Zühal Uysal 31 Görüntüleme Yorum ekle
3 Dak. Okuma

Uzaklardan geldiğini zannettiğim bir sesin yankısında yaşıyordum. Kalbim kadar yakınlıkta. Geçmiş zamanların, peşimi bırakmak istemediği anlardan biriydi, bu ses… Adını, anmak istemeyeceğim içerlemelerimin arasında beni köşeye sıkıştırıp, beklemeleri sunan, gözümün önünden gelip geçen geçmişin izlerinden biriydi. Nasıl bir izdi bu? Beni bulup, bırakmayı bilmeyen. Ve aslında, kendini bildikçe beni kendinden uzak tutan.

Evet, bu sesin adı çaremsin diye bildiğim hislerimin, adımladığım yollarında önüme konulan engellerin adıydı. Adı, mı? Adı, vaz-geç diye başlayan ama vazgeçemeyişim ile devam eden bir aşk hikayesiydi. Hikayemin, gün geçtikçe kendi adımı değil de, hayallerimin adında ki gerçeklikte gizli oluşunda, saklıydı vazgeçmediğim, vazgeç(ir)emediğim kalbimin iç sesi. Göğsüme saplanan, simsiyah gecelerin arasında aşk adı verdiğim, yaşamaya çalıştığım, hislerinde yaşayan küçük bir kız çocuğu gibiydim. Hem, siyahların arasında boğulmaktan korkan hem de doğmasını beklediğim günlerin ardında saklı olan güzelliklerin var olacağı düşüncesiyle, elime aldığım kır çiçekleri arasında umudun ellerinden aldığım mutluluğum diyerek, sımsıkı sarılmaktı. Adına, hayat dediğim. Ama, hayallerde yaşadığım vazgeç(ir)emeyişlerim. Kimdi bu? Adı. Tozlu yolların, yüzüme vurduğu yokluğunda yalın ayak aramaktan vazgeçmediğim, beklediğim bir gelincikti.

‘‘Gelincik çiçeği hüzün demekti. Hassastı ve kırılmaya müsait ince bir dalın üstünde saklıydı taç yaprakları. En küçük bir rüzgarda bükerdi boynunu, yaş tutar ve matemi anlatırdı. Beni en iyi gelincik çiçeği anlatırdı çünkü çiçek dilinde gelincik, ‘Beni sevme yarınım belli değil.’ demekti.’’ (Maral Atmaca)

Benim de beklediğim zamanlarda yaşlarım dinmezdi, direndiğim onca vakitlerde, dinmeyen yağmurun cama vuran her damlasında, içimdeki yalnızlığı hatırlatmalarında. Hatırlattığı neydi? ‘‘Beni sevme.’’ deyişlerinde, yarınımda olacağının belirsizliğinde, yetinmeyi bilmediğim, hayallerimin yalnızlığından başka bir şey değildi. Bu, sevda mıydı? Ya da, aşk
mıydı? Beklemenin ardında; Adını, özlem koyduğum bir iç sesin, sessiz haykırışlarında. Ben nerde yanlış yapıyordum, vazgeçmediğim onca zamanların benden geçtiği anlarda? Ben ve O… Biz olamayan bir çemberin ortasında kıyı köşe kaçan, O’nun oluşlarında, ben neden ‘‘O’’ olmaktan vazgeçemiyordum? Kalbine, Gelincik adı verdiğim beklemenin adında,
kalbimi kalbinden neden, vazgeç(ir)emedim? Vazgeçmediğim, bir hayatın içerisinde kendimden vazgeçtiğim her anda yalnızlığı sunuyordum kendime.

Sonunun hep hüsran, hep yalan, hep yalnızlık olacağını bildiğim direnmelerim, en büyük yanlışımdan başka bir şey değildi. Koca bir yalnızlığın elinden sımsıkı tuttuğum anlarda!

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version