Vefa İstanbul’da Bir Semt Adı Sadece

116 Görüntüleme
6 Dak. Okuma

Türkiye’nin kalbi İstanbul’da bir semt adından çok daha fazlasını ifade eden vefa, günümüzde ne yazık ki anlamını yitirme tehlikesiyle karşı karşıya. Arapça kökenli bu kelime, Türk Dil Kurumu’na göre sevgiyi sürdürme, sevgi, dostluk ve bağlılık anlamına geliyor. Ancak etrafımızdaki kalabalıklar içinde “ne kadar vefalı” diye düşündüğümüzde, bu kelimenin ruhunu yitirdiğini acı bir şekilde fark ediyoruz.

Vefasızlıkla Geçen Bir Ömür ve Hz. Mevlana’dan Hikmetli Sözler

Vefasızlıkla örülü bir hayat ne kadar da acı! Ancak bu noktada iğneyi başkasına batırmadan önce çuvaldızı kendimize batırmalı, kendi vefamızı sorgulamalıyız. Bu bağlamda, Hz. Mevlana’nın şu sözleri vefa kavramının derinliğini mükemmel bir şekilde özetler:

“Bir adamın birçok hüner, bilgi sahibi olduğuna bakma! Verdiği sözde duruyor mu? Vefası var mı? Asıl ona bak! Hakla ettiği sözleşmeyi yerine getiriyorsa, insanlara verdiği sözde duruyorsa, vefalıysa onu istediğin kadar öv! Onun iyi vasıflarını bir bir say! O, senin övgünden, saydığın meziyetlerden daha üstün bir kişidir.”

Hz. Mevlana, dostlarımızı daima vefa ile hatırlamamız gerektiğini vurgular: “Dostlarını daima vefa ile hatırla can! Arayan sen ol, bulan sen; tanıyan sen ol, kucaklayan sen. Kula vefası olmayanın Hakk’a vefası olmaz.”

Vefa sahibi insan, kendisine yapılan iyilikleri asla unutmaz, inkar etmez ve sadakatle bağlı kalır. Vefa, insanları birbirine bağlayan, kardeş yapan, dost yapan en değerli hazinedir. Hayatımızda birçok insanla karşılaşır, tanışır, bazılarıyla dostluk kurarız. Onlarla muhabbet eder, maddi veya manevi dertlerinin çözümü için gayret sarf ederiz. Kimiyle kısa süreli, kimiyle uzun yıllar boyunca beraber olur, çalışır, koşuştururuz. Birlikte sıkıntılara göğüs gerer, elimizden geleni yaparız. Dostlarımızın acısını kendi acımız, sevincini kendi sevincimiz bilmeliyiz. Çünkü insan, yaratılışı gereği her duygusunu paylaşmak ister. İşte bütün bunlar gibi vefa, dostun dostuna olan sevgi ve sadakatidir.
Ne yazık ki, dostluk, muhabbet, emanet gibi kavramlarla birlikte vefa da içimizden yavaş yavaş kayboluyor.

Vefa Değerini Korumak ve Yaşatmak İçin Neler Yapmalıyız?

Bu önemli değerimizi yitirmemek, çocuklarımıza aktarmak ve yaşatmak adına yapabileceğimiz çok şey var:

  • Dostlarımızı sevmeli, değer vermeli ve onların yanında olmalıyız. Onlara destek olmak, sevinçlerini ve üzüntülerini paylaşmak vefa kavramının temelini oluşturur.
  • Kendimiz için istediğimizi dostlarımız, arkadaşlarımız için de istemeliyiz. Empati kurmak ve onların iyiliği için çabalamak vefanın önemli bir göstergesidir.
  • Arkadaş ve dostlarımızın haklarını gözetmeliyiz. Onlara saygı duymalı, güvenlerini sarsmamalı ve onlara karşı dürüst olmalıyız.
  • Arkadaşlarımız için özveride bulunmalıyız. Fedakarlık yapmak, zamanımızı ve enerjimizi dostluklarımıza ayırmak vefanın bir parçasıdır.
  • Verdiğimiz sözleri tutmalı, insanlara güven vermeliyiz. Sözünde durmak, vefanın en belirgin özelliklerinden biridir ve ilişkilerde güveni inşa eder.
  • Sadakatli olmalıyız. Dostlarımıza ve sevdiklerimize karşı bağlılığımızı korumalı, zor zamanlarda yanlarında durmalıyız.
  • Büyüklerimize, yaşlılarımıza değer vermeli saygılı olmalıyız. Onlara karşı vefa göstermek, geçmişe ve deneyime duyulan saygıyı ifade eder.
  • Toplumsal görevlerimizi yerine getirmeliyiz. Sadece kişisel ilişkilerde değil, topluma karşı da vefalı olmalıyız.

Küçük Yaşlardan İtibaren Vefakarlık Öğretilmelidir.

Vefakârlığı bir erdem olarak öğreten ve yaşatan Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), küçük yaştan itibaren vefakâr davranmanın önemini aşılamıştır. Hz. Peygamberimiz (s.a.v.)’e hediye edilen bir miktar üzüm salkımını annesine götürmesi gereken Nu’mân’ın üzümü yemesi üzerine Peygamberimiz (s.a.v.) ona “ğuder” (vefasız) ismini vermiştir. Bu olayla Peygamberimiz (s.a.v.), küçük bir emanetin teslimi konusunda bile her yaştan insanın titiz davranması gerektiğini göstermiştir.

Anne ve Babaya Karşı Vefa

Allah Resûlü (s.a.v.), anne ve babaya karşı vefaya ayrı bir önem vermiştir. Cihat maksadıyla kendisine gelen bir gence, “Anne babamı ardımdan ağlar bırakıp sana geldim yâ Resûlullah!” dediğinde, “Onların yanına geri dön ve ikisini de nasıl ağlattıysan öylece güldür!” (Ebû Dâvûd, Cihâd, 31) buyurmuştur. Çünkü anne baba, evlatlarına yıllarca verdikleri emeğin karşılığında vefayı hak etmektedir.

Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), baba dostuna bile vefanın önemini vurgulamıştır. Abdullah B. Ömer’in, babasının dostu olan bir bedevîye gösterdiği ikram üzerine, Resûlullah’ın (s.a.v.) “İyiliklerin en güzeli, evlâdın, baba dostlarını ziyaret etmesidir.” (M6513 Müslim, Birr, 11) dediğini aktarması, bu vefanın ne kadar kıymetli olduğunu gösterir.

Hz. Peygamber (s.a.v.), baba dostuna veya ailesine yapılacak ikram ve iltifatı en önemli ahlaki erdemlerden biri olarak değerlendirmiş, vefasızlıktan da sakındırmıştır. “Kıyamet gününde her vefasızın, vefasızlığının bir göstergesi olarak bir sancağı olacaktır…” (M4536 Müslim, Cihâd ve Siyer, 14) hadisi, vefasızlığın ahiretteki karşılığını gözler önüne serer.

Kişi başta Yaratanı olmak üzere, ebeveynine, akrabalarına, arkadaşlarına karşı takınacağı tavır, onları hatırlamak, unutmamak ve unutturmamakla yakından ilgilidir ve bu tutum ve davranış aynı zamanda ahlaki bir duruşu da göstermektedir.

Son olarak, vefa ile ilgili, evliyalardan birinin oğluna vasiyeti şu şekildedir:

“Oğlum, herkesle arkadaşlık edilmez. İhtiyaç içinde olduğun zaman senden uzaklaşan, genişlik zamanında malına göz diken ve yükseldiği vakit sana üstünlük taslayan kimse ile arkadaş olma!”

Umarız ki yolunuz daima vefalı insanlara çıkar ve hayatınız sevgi ve bağlılıkla dolar.

Sevgi ile kalın.

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
Yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version