Yarım Kalan İşler ve Keşkeler

21 Görüntüleme
4 Dak. Okuma

Dün nereden aklıma geldiyse yarım kalan işlerimi ve keşkelerimi anımsadım. Dedim ki kendi kendime: “Bugün son günüm, son saatlerim olsaydı neler yarım kalırdı? Ben gittikten sonra öyle bir yerlerde bitirilmeyi, tamamlanmayı, söylenmeyi beklerlerdi?” Neler yoktu ki? Ah… Benim hep yapmak isteyip de yapamadıklarım…

En başta sözlerim, bir türlü dile getiremediğim sözlerim… Sevgim; insanlara, doğaya, dünyaya, evrene ve yaşama olan yeterince anlatamadığım sevgim… Eşime, oğluma, aileme anlatmak isteyip de anlatamadıklarım… Kendime, en başta kendime verdiğim sözlerim… Zaman zaman karışık, bir türlü düzene koyamadığım düşüncelerim… İnançlarım, değerlerim, sorgulamaktan yorgun düştüğüm niçinlerim, nedenlerim… Cevaplamaktan korktuğum, çekindiğim sorularım…

Her zaman yaptığım, bir kısmı öylece kalakalan planlarım… Hayata erken veda etmiş dostlarım… Yarım kalmış hayatlar, bir türlü yaşanamamış aşklar… Kirpiklerden dökülmek üzere yola çıkan, bir türlü akamayan gözyaşlarım… Aklımın sınırlarında dolaşırken bazen iplerin daha da karıştığını hissettiklerim ve birdenbire düşünmeyi ertelediklerim… Okumayı isteyip de hâlâ elime alamadığım kitaplarım… Hayallerim, isteklerim, özlemlerim, beni ben yapan dileklerim…

Bir türlü bitiremediğim, yıllardır bitmeyi bekleyen, orada burada poşetler içinde beni bekleyen el işlerim… Her sene bitireceğime söz verdiğim halde hiç tamamlanamayan, yarım kalan örgülerim… Her sabah kendime düzeltmek için söz verip, akşam olunca yine bir şey yapamadığımı fark ettiğim bir türlü düzeltemediğim dolaplarım…

Ziyaret etmeyi isteyip de bir türlü gitmeyi başaramadığım akrabalarım… İstanbul, benim güzel şehrimin eski, dar, küçük ve buram buram tarih kokan sokaklarını keşfetmeye verdiğim sözlerim… Görüşmeyi isteyip de sürekli ihmal ettiğim arkadaşlarım… Benden bir sebeple özür bekleyen ve benim özrümü sürekli ertelediğim dostlarım… Uzun zamandır bir türlü fırsat oluşturup da arayamadığım, dertsiz neşeli çocukluk günlerimin simgesi liseden arkadaşlarım… Yine bir türlü bir araya gelemediğim ve ülkemin sorunlu bir dönemini birlikte paylaştığımız üniversiteden arkadaşlarım…

Yıllarca aynı iş yerinin havasını paylaştığım, ilişkilerimin giderek azaldığı, her biri ayrı ayrı değerli iş arkadaşlarım… Aynı misyonu ve vizyonu paylaştığıma inandığım kişiler, şimdilerde uzak düştüğümüz… Aslında bir telefon mesafesi kadar uzakta bulunan, seslerine hasret kaldıklarım… Yazacağım blog yazılarım; taslak halinde beni bekleyen, son rötuşlarının vurulmasını beklediğim… Sevgili arkadaşlarımla ortak olarak hayalimizdeki senaryoyu yazmayı başarabilmek… Norveç fiyortları, Kenya’da safari ve Moğolistan’daki Orhun Kitabeleri’ne bir gezi…

Ve… Keşkelerim… Keşke gazeteci olsaydım diye düşündüğüm ve içimde bir yerlerde acısını hep hissettiğim… Keşke bloguma sık sık yazı yazmaya karar verdiğim gibi yazabilseydim diye içimden geçirdiğim anlarım… Keşke zaman zaman başardıklarımı daha fazlalaştırabilseydim dediklerim… Keşke zaman zaman da başaramadıklarımı azaltabilseydim diye aklımdan geçirdiklerim…

Keşke lise sonda kazandığım bursla yurt dışına gidebilseydim diye beynimi yiyen düşünceler… Keşke yeni evlendiğimiz sırada önümüze çıkan fırsatta bu ülkeden gidebilseydim diye zihnimi kurcalayanlar… Keşke uzun süredir tamamlandığı halde henüz yayınlamadığın kitabını yayınlatabilseydin diyen dostlarımın sesleri… Keşke bir orkestrada gitar çalabilseydin, avazın çıktığı kadar yüksek sesle şarkı söyleyebilseydin diyen iç sesim…

Keşke babamla, halamla, amcamla daha çok beraber olabilseydim, dedemi tanıyabilseydim diye düşündüğüm anların yaşlandıkça daha da artması… Keşke Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında dünyaya gelmiş ve o heyecanı yaşayabilseydim diyen genç, heyecanlı, içi pır pır eden bir kızın varlığı…

Bu gece bu düşünceler bana eşlik ettiler. Hangisi daha çok canımı acıtıyor derseniz, aslında hepsi… Ya sizler? Düşündüğünüzde neler geliveriyor aklınıza? Neler var yapmak isteyip de yapamadığınız, keşkeleriniz? Yapmalıyız; tüm bunları dağarcığımızda, kafamızda taşımaktan kurtulup teker teker kurtulmalıyız hepsinden birer birer…

Hepimizin bir kum saati var… Bizlere göstermeden çalışıyor ve akıp gidiyor kumlar… Son ne zaman bilmiyoruz. Bugünmüş gibi davransak ne kaybederiz ki? Ben bu geceden itibaren bu listeyi azaltmanın yollarını arayacağım… Var mısınız? Bunların yanı sıra bir de “iyi ki”ler var… “İyi ki…” diye başlayan… Onlar da başka bir yazımın konusu olsun… Sağlıcakla kalın…

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
Yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version