Yavuz Bülent Bâkiler Üzerine Sohbet

291 Görüntüleme
5 Dak. Okuma

Türk şiirinin önemli simalarından Yavuz Bülent Bâkiler’i kaybettik. Kendisi, bir dönem derin etkisinde kaldığım şairlerdendi. Özellikle “Şaşırdım Kaldım İşte” şiiri zihnimde ve kalbimde unutulmaz bir yer edinmiştir. Katıldığı programlarda en çok istenen şiirlerinden biri de buydu. Kendi sesinden dinleyince, şiiri nasıl hissederek, coşkun ve aynı zamanda mahzun bir tonda okuduğu daha iyi anlaşılır.

Bu şiirin ardında dokunaklı bir hikâye vardır. Şair, üniversite yıllarında bir kıza gönül vermiş, fakat ona sevgisini hiç açıklayamamıştır. Yan yana olmalarına rağmen elini dahi tutmaya cesaret edememiştir. Kendisini ona layık görmez; “daha iyilerine layık” diyerek susmayı tercih eder. O dönem okuduğu Gandi’den de etkilenerek, insanlara farkında olmadan zarar vermekten bile çekinir.

Bir süre sonra, aralarındaki yakınlıktan ötürü dedikodular çıkmaya başlayınca Bâkiler, kız zarar görmesin diye ondan uzak durur. Derken okul biter, herkes kendi yoluna gider. Yıllar sonra, bir tesadüf sonucu yolları yeniden kesişir. Kadın, eski günlerden söz açar ve içini döker: “Zehir ettin bana okulu. Her gün söylemeni bekledim.”

Şair ise mahcup bir şekilde, kendisini ona layık görmediğini anlatmaya çalışır. Kadının cevabı ise Bâkiler’i derinden sarsar: “Şeref duyardım Bülent. Benim için büyük bir şeref olurdu.”

İşte o anda şair, şaşkınlığını ve pişmanlığını şiire döker. Ortaya, adını da bu hatıradan alan “Şaşırdım Kaldım İşte” çıkar. Bu şiiri yıllarca coşkulu ve hüzünlü bir sesle okumasının ardında bu yaşanmışlık vardır.

Yavuz Bülent Bâkiler yalnızca bir şair değil, aynı zamanda okuma yetisinin ve kültürünün edinilmesi konusunda yılmaz bir savunucu idi. Röportajlarında ve konferanslarında sık sık dile getirirdi: Çocuklarımızın kitap okumadığından yakınır, ailelere “evinize kütüphane kurun” diye seslenirdi.

“Kütüphanesiz ev, mağara karanlığına mahkûmdur” derdi. Kendisi de bu bilinçle evinde yedi binden fazla kitap toplamıştı. Beş binini memleketi Sivas’taki halk kütüphanesine, iki binini de bir üniversiteye bağışladı.

Kendi çocuklarının, kitaplarda kullanılan dili ağır bulup okumaktan uzak durmaları ise onu en çok üzen şeylerden biriydi. Bunun nedenini eğitim sisteminde arıyordu: Ona göre, ders kitaplarının dar kelime hazinesi yüzünden gençler birkaç yüz kelimeyle konuşmak zorunda kalıyorlardı.

Okuma alışkanlığının önemini bizzat kendi hayatında görmüştü. Gençliğinde yeterince kitap okumadığı için topluluk karşısında beş dakika bile konuşamadığını anlatırdı. Yıllarca okuyarak, kelime dağarcığını geliştirerek, sonunda kâğıda bakmadan, tekrara düşmeden, kekelemeden, şey, aa, ıı, mm demeden saatlerce konuşabilecek bir hatip olmuştu.

Bâkiler, edebiyat dünyasında Hisar topluluğu ile anılır. Mehmet Çınarlı’nın yönlendirmesiyle Hisar dergisinde yazmış, hatta onun teşvikiyle nesre yönelmiştir. Hisarcılar, yaşayan dili savunmuş, aşırı öz Türkçeye/ özleştirmeci anlayışa karşı çıkmışlardır. Onun şiirlerinde de sade, akıcı, yaşayan Türkçe görülür. Tasfiyeci bir anlayışı reddeder.

Etkilendiği isimler arasında Cahit Sıtkı, Cahit Külebi, Mehmet Akif, Necip Fazıl, Arif Nihat Asya vardır. Arif Nihat ile dostluğu, şiirlerinde belirgin izler bırakmıştır. Orhan Şaik Gökyay’la da yakınlık kurmuş; Nihal Atsız’ı ilgiyle okumuştur ve çevresiyle ilişki kurmuştur. Belki bu nedenle de muhafazakâr olmasına rağmen milliyetçi bir dünya görüşüne sahip olmuştur. Nazım Hikmet için ise şu meşhur sözü söyler: “Nazım Hikmet’in Türkçesi, benim Türkçemdir.”

Her sanatçı gibi Yavuz Bülent Bâkiler de tartışmalı yanlara sahipti. Özellikle tarihî ve politik konularda taraflı açıklamalar yapması, onu farklı kesimlere uzaklaştırdı. Kimi kişilere yaptığı övgüler ve tarihî şahsiyetlere yönelik olumsuz yorumları, geniş bir edebî kabul görmesini engelledi. Özellikle birtakım kişiler hakkında yaptığı güzellemeler mazisinde kara bir leke olarak kaldı.

Benim de eleştirdiğim yönlerinden biri budur: Keşke bu kadar politik konulara angaje olmasaydı. Çünkü şairliği, edebî kişiliği çok daha güçlüydü.

Ölümünün ardından ister istemez bunlar gündeme geldi. Yanlışıyla doğrusuyla edebiyatımızın fikir ve dert sahibi şairlerinden biriydi. Belki bir gün hakkında yazdığım için ben de eleştiri alabilirim. Yanlışa yanlış derim, doğruya doğru. Ben üretilen esere bakarım, kişisel görüşlere değil. Kendisinin görüşleri yanlış olabilir, beğenilmeyebilir. Bu durum onun iz bırakan bir şair olduğu gerçeğini değiştirmez.

Yanlışıyla doğrusuyla, seveniyle eleştireniyle o artık Türk milletinin hafızasında yerini almış bir isimdir. Şiirleriyle, kitap sevdasıyla, gençlere bıraktığı tavsiyelerle Türk edebiyatında kalıcı bir yer edinmiştir.

Ben, onu yalnızca bir dünya görüşünün şairi olarak değil, aynı zamanda “okumayı, dili, kültürü, Anadolu’yu, Türk coğrafyasını dert edinmiş” bir fikir adamı olarak hatırlayacağım. Allah rahmet eylesin.

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
Yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version