Bir romancıya sorulduğunda “Konularını nereden buluyorsun?” diye, çoğu zaman mahcup bir tebessümle geçiştirir. Oysa işin içinde gizemli bir sır yoktur. Roman yazarının en kıymetli “haber kaynakları” bizzat çevresindeki insanlardır.
Arkadaşlar: Yazarın Görünmez Muhbirleri
Yazarın kendi gibi renkli arkadaşları olur. Kimi politikaya sürüklenmiştir, kimi aşk acısıyla boğuşuyordur, kimi geçim derdinde kıvranıyordur. Birinin başına gelen absürt bir olay, diğerinin yaşadığı dramatik çelişki, bir başkasının anlattığı küçük ama unutulmaz bir anekdot… Yazar bunların hiçbirini boş geçmez; can kulağıyla dinler, hafızasına kaydeder. Gün gelir, o arkadaşının hikâyesi roman sayfalarında yepyeni bir kimliğe bürünür.
Bazen o dost, romanın kahramanı olarak tanınmaz hâle gelir; çünkü yazar onu kurmaca potasında yoğurmuştur. Ama ilhamın kaynağı bellidir. Yazar, kendi çevresini tanıyan biri için aslında her romanında bir çeşit “gizli biyografi” kaleme alır.
Gündelik Hayatın Gözlem Defteri
Bir romancı için sokakta karşılaşılan simitçi, kafede yan masada konuşan gençler, otobüste kulak misafiri olunan bir tartışma da ilham kaynağıdır. Ancak dostların sağladığı malzeme, bu rastlantısal gözlemlerden daha derin ve güvenilir bir damar açar. Çünkü dostlar, yazarın hayatına süreklilik içinde temas eder. Onların inişleri, çıkışları, çatışmaları, sırları ve sıradan görünümlerinin ardındaki dramatik anlar, bir romancı için paha biçilmez birer hazineye dönüşür.
Üstelik bu hazine yalnızca olay örgüsü sunmaz; aynı zamanda karakter çözümlemelerinde, diyalogların canlılığında, insan ruhunun girift yönlerini resmetmekte eşsiz bir malzeme sağlar. Yazar, dostlarının hayatındaki olumsuzluklardan, travmalarından, hatta başarısızlıklardan bile derin bir insanlık dersi çıkarır.
Hiç Konu Sıkıntısı Çekmeyenler
Böylelikle yazar asla “Ne yazacağım?” kaygısı taşımaz. Dostları onun için adeta birer haber ajansı gibidir. Her biri hayatın farklı alanlarında muhabirlik yapar; yaşar, sınanır, tökezler ve yeniden ayağa kalkar. Yazar da onların bu tecrübelerini alır, kurgusal bir evrene taşır. Olay gerçekliğini kaybeder ama hakikatini korur.
Bir bakıma dostları yaşar, yazar yazar. Bu denklem, edebiyatın en eski, en basit ama en bereketli sırrıdır.
“Yazarın Muhbirleri” aslında onun yakın çevresidir. Kimileri buna dedikodu der, kimileri hayatın kendisi. Fakat romancı bilir ki en büyük kurmaca bile hayatın küçük kırıntılarından doğar. Arkadaşlarının, dostlarının, sıradan insanların ona fısıldadığı bu hikâyeler, roman sanatının gizli damarını besler.
Ve belki de bu yüzden romancının çevresinde olmak, görünmez bir biçimde tarihe karışmaktır. Çünkü romancı tanık olduklarını unutmaz; gün gelir, onları edebiyatın sayfalarına mühürler.