Yazmak ile Yaşamak Arasında

Zübeyde Asya 48 Görüntüleme 18 Yorum
11 Dak. Okuma

Yazmak için yaşamak, yaşamak için yazmak gereksinimi;

Çoğumuz için yazmak ile yaşamak arasında güçlü bir bağ, kalın bir çizgi var ve bizler o çizginin üzerinde bazen kelime kelime cambazlık yapar, bazen cümle cümle satırlara, kalbimizin ritmini nakışlarız. O bağ ile duygu dünyamıza, düşünce dünyamıza tutunuruz. Yazdıkça içimizdeki boşluğu ya da yazdıkça içimizdeki cevheri keşfederiz. Kimsenin o ana kadar bilmediği bir adayı veya milyarlarca liralık bir madeni bulmuş gibi kendimizi bulduğumuza seviniriz. Manevi bir reçetedir bizim için yazmak, “Yaz ve rahatla!” reçetesi… Bazen sırf kendimize yazarız, kendi kendimize konuştuklarımız bir gün gelir herkes için yazılmış oluverir, işte o zaman yazdıklarımıza uzaktan ve gönül rahatlığıyla bakarız.

Ben hep yazıyordum ama hiçbirini korumuyordum. O anki stresimi, heyecanımı yani anlık duygumu, düşüncemi belki hiç incelemeden sayfalara fırlatıp, kendimden uzaklaştırıp onlardan kaçıyordum. Yazdıklarımın çoğunu yok ediyordum. Zaten yazdıklarım beni rahatlatan karalamalardan ibaretti. Hiçbir zaman tam anlamıyla kendimi dinlemiyordum.

“Bir insan her zaman oturup okuyabilir, fakat düşünemez.” der Arthur SCHOPENHAUER, “Okumak, Yazmak ve Yaşamak Üzerine” adlı kitabında… Kendisinin kötücül bir felsefesi olsa da bizim fark edemediğimiz çoğu gerçeği yüzümüze vuran Alman filozof, geçmişten bugüne psikolojik baskılarla; bir kısmı şiddet içeren, bir kısmı daha çok duygusal sömürüyle gerçekleşen baskılar, bir şekilde bize empoze ettirilen ama bunların içinde tabii ki olumluymuş gibi gözüken algılarımız da var işte bütün bunları, inandıklarımızın çoğunu kötücül bir darbeyle altüst eder. İnsan ilişkilerine ve prensiplerine o kadar kötücül nedenler bulur ki, bize neredeyse bu felsefe anlayışıyla; “Sizi akılsızlar sizi, asıl olan budur” demeye getirir. Kendimizin veya başkalarının kişisel çıkarları uğruna inanmak istediğimiz pembe, beyaz fark etmez bütün yalanların doğrusunu duymak bize olumsuzmuş gibi gelse bile benliğimiz üzerinde ileriye dönük olumlu etkileri mutlaka olacaktır. Ben bir filozof değilim tabii ki, işin ehli o, fakat Nietzsche’nin de akıl hocalarından olan bu filozofun görüşüne katılmakla birlikte, ben de SCHOPENHAUER’in okumak ve düşünmek ile ilgili bu görüşünden hareketle yazmak ve düşünmek hakkında ki kendi görüşümü belirteyim sizlere; bir insan oturup bir şeyler yazabilir ama bu onun, herhangi bir konu hakkında düşüncelerinin bütünüyle farkında olduğunu göstermez. Düşünce, sorgulaya sorgulaya gelişir ve gelişimi hiç durmaksızın devam eder. Bugün yazdığımız herhangi bir konu hakkındaki görüşümüze, yarın başka bir şeyler katma ihtiyacı duyabiliriz hatta vurgumuzu veya genellememizi eksiltme ihtiyacı da duyabiliriz. Ve her yazan düşünüyordur anlamına da gelmez.

Az da olsa, çokta olsa başkalarının düşüncelerini hiç sorgulamadan kabul edip, ilke edinip, o düşüncelerle hayatımızın, insan ilişkilerimizin gidişatına yön verme hatasına düştüğümüz için, artık genel kanıları değişmiş biri olarak biraz olsun atasözlerimize de dilimin iğnesiyle hafif hafif dokunuşlar yapacağım. Ben de bazı atasözlerimizin bizi sabit fikirli olmaya yönelttiğinin farkına varan nadir insanlardanım. Hatta bizi çekirdekten olumsuz yönde eğittiğini, bunu çok güzel becerebildiğini ve başarılı olduğunu kendimle de tecrübe etmiş bulunuyorum.

Örneğin; “Yedisinde ne ise yetmişinde de odur” atasözümüzde çoğumuz, insan küçük yaşta hangi huy ve ahlâka sahipse büyüyüp, yaşlandığında da o huy ve ahlâka sahip olacaktır anlayışını algılıyor ve düşüncesini alıp ilke edinmiyor muyuz? Bu düşünce yaşadığımız şu hayatta tüm insanlığa bakışımız adına genel bir kural oluyor veya oluyordu değil mi? Bence insan ilişkilerinin gelişimi için bu büyük bir olumsuzluktur. Ve bence atasözlerimizde olumsuz olan en önemli şeylerin başında, çoğunun herkes için genelleme yapıyor olması gelir.

Bu arada ben çok kıymetli bazı atasözlerimizin hayat dersi niteliğindeki ve insanlığın tecrübe ettiği konular hakkındaki görüşlerini reddetmiyorum, sadece bütünü kapsayan yargılardan rahatsızlığımı dile getiriyorum. Ama yine bazılarının diyorum, dikkat ederseniz genellemem yok. İnsan iyi kötü bütün erdemlerinin farkına varırsa bence huy ve davranışlarında olumlu yönde gelişimi, alışkanlıklarında da göstermesi gereken değişimi gösterecektir. Çünkü özümüzün doğasında gelişmek varken, gelişmeyi isterken önü kesilmiş, çeşitli ailesel, toplumsal, kültürel bazı faktörlerden olumsuz etkilenmiş ve böylece gelişimi durdurulmuştur. Bir başka atasözümüzü incelediğimde ise onu bütünüyle olumsuz buluyorum.

“Kızını dövmeyen dizini döver” atasözümüz ise başlı başına kötücüldür. Sesimizi kısmamız ve de susmamız öğretildi bize, bazen açıktan bazen gizliden.

Zihnim bir sandık gibi, kendi başıma hayatımın olumlu yönde seyrine imkân verecek fikirler, kişiler, hayatlar, olaylar, durumlar hakkında analizler yapacakken ve hatta bir kanıya varacakken elimi ağzıma bastırmaktan da ziyade, gözümü gördüklerime, kulağımı duyduklarıma bastırıp düşüncelerimin akışını kapatmışım meğer… Belli bir zaman sonra anladım ki, kendi kendimin de engelleyicisi olmuşum.

Biz kadınların okuması gereken, zihin sandığımızı açmamızı sağlayacak bazı kitaplar vardır. Aslında her alandan bazı kitapları okumamızda da fayda var. Bize hayatının seyrini değiştir diye seslenecek olan kitap veya kitaplar hangileri bilemeyiz. Kime hangi kitap ilham olur, hangi kitap vesile olur bilinmez. Bu bir şiir kitabı bile olabilir, duygusal anlamda güç verebilir bize, cesaret verebilir, herhangi bir alanda teknik bilgi veremese de duygu dünyamıza, düşünce dünyamıza ışık tutabilir, “hadi bi cesaret” nidasıyla yüreklendirebilir, “şu yönden git!” diye çıkış yolunu gösterebilir.

Neden biz kadınların, duygusal dünyaları daha iyiyken daha güzel şiirlere imza atabilecekken sadece erkeklerden büyük şairler çıkar, iç güdülerimiz daha güçlüyken, haksızlıklar karşısında daha güçlü tehditler savurabilecekken, dişil ruhumuz daha üretken ve hislerimiz, düşüncelerimiz daha büyükken, anlam kattığımız var olan şu hayata daha çok nefes verebilecekken; neden onun gelişimine, çocuklarımızın gelişimine ve kendi gelişimimize kendi ellerimizle sekte vururuz. Bizler hep geri planda kalırız.

Bana birçok kişinin hayatı, birçok yazar ve kitap yazmak konusunda ilham oldu, cesaret verdi. Bunlardan biri de Virginia Wolf’un “Kendine Ait Bir Oda” kitabıdır. Ve kitaptan beni etkileyen birkaç sözü alıntılayacağım;

“Kadının varlığına katlanamayan zihniyet; elbette onun yazmasına, okumasına, düşünmesine de karşıdır.”

“İsterseniz kitaplıklarınıza kilit vurun; ama zihnimin özgürlüğüne vurabileceğiniz ne bir kilit var ne de sürgü ne de kapatabileceğiniz bir kapı…”

“Bir kadın olarak, bütün dünya benim ülkem.”

Buradan benim kadın ve erkek ayrımı yaptığım kanısına varmayın sakın, ben insanı cinsiyet olarak ayırmam fakat tarihte de günümüzde de toplumlar tarafından her alanda kadın erkek ayrımı yapıldığı gerçeğine de göz yumamam. Bana göre erkeği de kadını da insani yönden gelişmelidir, her zaman daha iyi için mücadele etmelidir.

“Bir kadın olarak, bütün dünya benim ülkem.”

Kadın, sadece sınırları çizilmiş̧ bir ülkeyi, bir kıtayı, okyanusu, denizi sahiplenmez, bütün dünya onundur. O, bütün dünyayı kucaklar. Zihninden geçenleri duymuyorsunuz diye; onu düşünmüyor, yargılamıyor ve hatta umursamıyor sanabilirsiniz o da böyle sanabilir ta ki, büyük sorgulama, büyük uyanış gerçekleşene kadar bu böyledir.

Bazen düşünceler kendiliğinden ayaklanır, kendiliğinden uyanır insan, çağrılmadan gelir ilham… Âşık Veysel’e, o çağlayan gibi akıp gelen ilham, eğer; duygu dünyasının, hayal dünyasının önündeki setleri kaldırırsa bir kadın, işte o kadını büyük bir ozan yapabilir. İyi bir şair olabilir zamanla, Furuğ Ferruhzad gibi Gülten Akın gibi… Kim koyduysa önümüze setleri ister kendimiz ister ailemiz ister çevremiz gücümüzün farkına varıp, o setleri kaldırmalıyız, kaldırmalıyız ki, ilham geldiğinde geri dönemesin. Yıkacaksa duvarlarımızı sanat yıksın, edebiyat yıksın. Sanatla uğraş iyileştirir.

Âşık Veysel, daha çocukken görme yetisini kaybeden ozanımız; dünyada ve ülkemizde eğitimli eğitimsiz bütün edebiyat ve sanat dünyasının, halkımızın saygısını ve beğenisini kazanmış, âşıklık geleneğinin en önemli temsilcilerinden birisi olmuştur. Kim onun gönlünden kopan o müthiş cümleleri kurabilir ki… İçten geleni eğitmeye lüzum yoktur.

“Güzelliğin on para etmez,
Bu bendeki aşk olmasa,
Eğlenecek yer bulaman,
Gönlümdeki köşk olmasa…”

Ben büyük acılar yaşarken etrafı tarafından, bazı iyi niyetle veya bilinçsiz bir şekilde, bazı kötü niyetle yıpratılan bir insan olarak, kitapların meyve ağacına benzer cömertliğine, bilgi ve hayal dünyasına kaçtım. Okudukça daha çok istedim, en çok onları dinledim. “Hem meyvemi ye hem serinliğimde otur ferahla” çağrısına kulak verdim. İyi ki vermişim. O günleri daha sağlıklı ve daha huzurlu bir şekilde atlatmama yardımcı oldular. Büyük acılardan geçmek mi vesile oldu orasını bilmiyorum fakat, zihin sandığıma bastırdığım duygu ve düşüncelerim taşar oldu azar azar, kapaklarının kilitleri çalışmaz oldu. Bu bir değişim mi, hayır zihin doluluğunun farkına varmaktı ve orada hangi sözcükler varsa gizlenen veya söylenmiş ama duyulmamış, artık onları okuyabilmek, şifresini çözebilmek gibi bir şey… Ve artık neredeyse her konuda ve yargıda kesinlik ve genellik yok benim için…

Her şey olabilir, her şey gelişebilir, belki her şey zamanla değişebilir.

Şu Şaman atasözünü ise, kısmen onaylıyor içim;

“Ders sen öğreninceye kadar devam eder.” Yani bir şeylerin farkına varıncaya kadar. Peki ders öğrenilse de alışmıştık yok mu? Evet, biliyorum o dersi ama reddediyorum demez mi insan çoğu zaman… Çünkü bana göre, kimisine acı, sevinçten daha çok haz verir. Demek ki, onaylasam da hiçbir yargıyı genellemiyorum ve bunun farkındayım.

Kendi eserim; “ÖZLEMİN BÜTÜN HÂLLERİ” şiir kitabımdan, Dişil Ruha Sesleniş başlıklı şiirimden yazımın sonlarına yaklaşırken birkaç mısra eklemek isterim.

“Artık köklerime çiçek açıyorum,
Dallarıma kanat…
Hiçbir boşluğa sığmıyorum.
Gök denizine, rüya bolluğu,
Saçlarıma aydan ışıl ışıl bir hale,
Gönlümü taçlandırıyorum ümit ile, sevinç ile,
Daha çok mutluluk taşıyorum yarınıma,
Değilim artık ağlamaklı, biçare,
Dünya avuçlarımdan akarak toprak toprak,
Pencerelerden çocukluğumu seyrederek,
Güneşi kucakladığım ellerim sıcak,
Kollarım hıncahınç şefkat,
Bir varoluşun mucizesi bıraktığım izler,
Çoğaldıkça hatmi çiçeği,
Kendi başınalığıyla güzelleşen, gürleşen,
İlk yaz günlerinden daha şen,
Yaşama gücüm, yok edilemez kadınlığım,
Işığını tut küçük karanlığıma,
Zaman, daha koyu bir gölge oluşturmadan,
Aslımızı yeniden yaşatalım,
Haydi geleceğe gel benimle!”

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
18 Yorum
  • O kadar içten ve samimi duygular ile yazılmış bir makale olmuş ki sevgili yazarımız adeta kalem ve sayfa ile konuşmuş da bize de kıssadan hisse armağan etmiş.
    Üreten ve üretken kadınlara her zaman gıpta etmiş, gurur duymuşumdur.
    Kaleminize sağlık Sevgili Zübeyde Asya

  • Akıcı bir uslup, birbirini bütünleyen parağraflar, hayran kaldım. Seçtiğiniz ve vurgulamak istediğiniz konu gerçekten birey ve toplum olarak hayatımızın seyrini etkileyen şeyler. Uzun bir yazı olmasına rağmen sıkılmadan okudum. Yüreğinize sağlık, kaleminiz daim olsun. Bir dahaki yazıyı merakla bekliyor olacağım. Yazın hayatınızda başarılar dilerim Zübeyde Hanım.

  • seni uzun zamandan beri takip ediyorum ve her geçen gün şiirlerine yazılarına olan hayranlığım daha fazla artıyor. karakterindeki güzellik düşüncelerine, düşüncelerin kelimelere dönüşünce muhteşem cümleler beynimizde yeni ufuklara doğru yolculuk ettiriyor. sen hep bahar olarak kal, kış mevsimi kalbini soğutmasın…

  • Çok güzel bir yazı.Kadın özelinden yola çıkarak tüm insanlar için çevrenin, zamanın ve toplumun değer yargılarının insan üzerine etkilerine güzel bir bakış açısı.Duyguların, fikirlerin daha serbest daha rahat savunulabilmesi ve yaşanabilmesi adına bir kıvılcım yakar umarım.Tebrikler Zübeyde Hn.👏👏👏

  • Hayatın gerçekleri, sosyal, toplumsal, kültürel konular ve yaşama dair gözlemleri, içinde barındırdığı duyguları, tecrübeleri hissettim etkileyici bir yazı okudum. Hemen hemen her cümlede her kelimede akıcılık, özen ve uslûp mükemmel. Yazarımızın emeğine sağlık başarılar diliyorum Zübeyde Asya.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version