Yolculuk

Gülcan Pınarbaşı 116 Görüntüleme Yorum ekle
5 Dak. Okuma

Yol uzadıkça uzadı. Otobüs tozlu ve çukurlu bir ilçe yolundan geçiyordu. Ben şakağımı otobüsün camına dayamış etrafı izliyor, kâh bir direğin üstüne yuva yapmış leyleklere, kâh pamuk şekerine benzeyen ama gökyüzünde ahenk içinde dağılmış bulutlara bakıp oyalanıyordum.

Yanımdaki koltukta yaşlı bir teyze oturuyordu. Yolculuğun başında onunla biraz sohbet ettik ama o sonra uyuyakaldı. Evlendiğinde kocasıyla gitmiş ilk kez İstanbul’a. Onunla tam otuz beş yıl evli kalmışlar, hayatı paylaşmışlar. Acı, tatlı çok günleri olmuş. Yeşilköy’de bir apartmanın kapıcı dairesinde geçmiş hayatı. Üç çocukları olmuş. Şükür ki onların hepsini okutup iş güç sahibi edip evlendirmişler. Herkes kendi yuvasını bulmuş. Kocası iki yıl önce hakkın rahmetine kavuşunca kalmış bir başına. Artık kapıcılık da yapamıyormuş. Hem yaşlanmış hem de kocası olmadan bütün işlerin üstesinden gelemiyormuş. Mecburen çıkmış kapıcı dairesinden. Neyse ki hayırlı evlatlar yetiştirmişler bu nankör dünyaya. Üçü bir olup iki göz, düzayak bir ev almışlar emektar annelerine. Anlatırken çocuklarıyla gurur duyan bir edası vardı ve gözlerinin içi gülüyordu. Ahir ömründe kendi evinde oturmak nasip olmuş bu sayede. Kocasından kalan maaşla yaşayıp gidiyormuş. Çocuklar da torunlarını alıp bayramda, seyranda ziyaretine geliyorlarmış. Onun dışında da hasta olursa, bir ihtiyacı olursa gelip ilgileniyorlarmış. Allah onlara uzun ömür versin diye dua ediyormuş her namazdan sonra. Kendisi de Allah’a şükredip ömür tüketiyormuş. Kırıkkale’de bacısı varmış. O çağırmış. “Abla gel biraz da bizde kal.” demiş. O da ne zamandır bunalmış. Hem çok da özlemiş yeğenleriyle kardeşini. Maaşı da alınca düşmüş yollara.

Sonra bana sordu, “Senin çoluk çocuk var mı?” diye. “Ben evli değilim teyze” dedim gülerek. Evlenmemiş olmama çok üzüldü. “Üzülme teyze, ben böyle de mutluyum.” dedim. İnanmadı. “Yarın bir gün yaşlanınca ne yapacaksın?” dedi. “Sen de yalnız yaşıyorsun ama bak.” dedim. “Orası öyle ama beni arayıp soran, ara sıra uğrayan evlatlarım var. Seni kim arayacak? Evlen kızım” dedi. “Nasip” dedim ve sustum. Yılların yorgunluğunu taşıyan yaşlı yol arkadaşımın göz kapakları, sallanan otobüsün beşiği aratmayan ritmine yenik düştüler nihayetinde. Arada bir başı omzuma düşüyor, uyanır gibi oluyor sonra tekrar dalıyordu.

Saatlerdir yoldaydık ve benim de göz kapaklarım ağırlaşmaya başladı. Yine de uyumamak için direniyordum. Etrafı izlemeyi seviyordum. Yaşarken ne çok şeyi gözden kaçırıyorduk. Yitip gitmemeliydi onca şey. Belleğimizde kalmalıydı. Bunun en iyi yolu da yazmaktı belki de. Ben de her fırsatta gördüklerimi, yaşadıklarımı yazıyordum. Hep yanımda taşıdığım defterimi çıkardım ve bir şeyler yazmaya başladım.

“Kırıkkale’ye az kaldı, uyanmazsa şehre girerken teyzeyi uyandırayım bari” dedim içimden. Yozgat’a da iki saat kalıyordu oradan sonra. Annemi kaybettikten sonra ilk kez gidiyorum baba evine. Dedem ve babaannemle birlikte büyük bir aile olarak yaşadığımız bu asırlık ev kim bilir ne halde. Çocukluğum, gençliğim o evde geçti. İlk kez o evin bahçesinde düşüp dizimi kanattım. İlk kez orada yaşarken aşık oldum. Dedem ve babaannemi bir yıl arayla kaybetmenin acısını da orada yaşadım. Onlar benim için çok kıymetliydiler. Dedem çocukken beni sürekli parka götürürdü. Okula da o götürüp getirirdi. Ne zaman azıcık üzgün olsam gelir yanaklarımı sıkar, “Ne oldu benim minik tavşanıma?” derdi.  Sorunum neyse onunla ilgilenir ve mutlaka bir çözüm bulurdu. Babaannem de beni çok severdi. Bildiğim tüm duaları o öğretti bana. Uyumadan önce bana hepsini tek tek okutur, sonra kocaman sarılır, bir de yanaklarımdan öper öyle gönderirdi beni uykuya.

Çocukluğumun, gençliğimin geçtiği eve, uzun zaman sonra yeniden gidiyordum. Üstelik ne için? Satış işlemleri… “Bir çocukluk anısı kaç kuruş eder?” diye sorsam notere, yahut “Bol sıfırlı makbuzda kaç sıfır gösterir yenilgilerimi, kaç sıfır yenilmişim bu hayata?”

Kardeşlerim ve ben kendi yollarımızı çizdikten bir süre sonra anne ve babamızı kaybettik. İşte şimdi Yozgat’a, -o eski eve- onlardan bize kalan o evi, artık nostalji olan dedemin küçük bakkalını ve köydeki iki tarlayı satmak ve paylaşmak için gidiyoruz. Küçük kardeşim paraya sıkışmış. “Gelin şunları satalım da boşu boşuna duracağına bir işe yarasın.” dedi.

Yol arkadaşım olan yaşlı teyzeyi Kırıkkale’de uyandırdım. Vedalaşıp ayrıldık. En kısa zamanda evlenip mutlu bir yuva kurmam için içtenlikle dua etti. O indikten sonra düşüncelere dalmıştım ki muavin, “Yozgat’ta inecektin değil mi abla?” diye sordu. “Evet” dedim. Birazdan otogardaydık. Bavulumu alıp boş bir taksi aramaya başladım. Dakikalar içinde hayatımın çoğunu geçirdiğim, acı, tatlı birçok anı biriktirdiğim, sevdiklerimi kaybettiğim, hayaller kurduğum o eve doğru bir taksinin içinde yol alıyordum.

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version