Bir Gün Bin Sahne

Banu Yurtsever 29 Görüntüleme 1 Yorum
4 Dak. Okuma

Güneşli bir nisan sabahıydı. Dışarıda kuşlar cıvıldıyor, oyun çığlıkları duyuluyordu. O gün, başına geleceklerden habersizce kalktı. Ve sevinçle hazırlanmaya başladı.

Siz de bilirsiniz elbet; Güneş her zaman parlaktır. Yoksa değil midir?

Eskiden gözlerini ışığa diktiğinde bazen yeşil ve mor olduğunu da görmüştü. O zamanlar yalanların ortasında bir gerçek arıyordu. Şimdi ise çoktan vazgeçmiş, her gün doğan kainat nuru altında yalnızca yoluna odaklanmıştı. Ne mutluluklar ne de hüzünler samimi gelmiyordu. Kaybolmuştu. Alabildiğine uzayan yollar ortasında her adımı yabancıydı. Düşüncelerini adımlarının önüne katarak yürüyüşünü hızlandırdı.

Bu hızın ortasında ona bir el uzandı. Saçları yağmur toplayan bulutlar gibiydi. Cebini yokladı. Yanına hiç para almamıştı. Bazen acele zamanların içinde yalnızca kendini unutmuyordu.

– Hastayım yavrum, ilaç alamıyorum. Lütfen yardım et.

– Allah versin amca, dedi ve hızlıca ilerledi. Arkasından yeniden bağırdı.

– Hâlâ bir ümitle buradayım. Görmemeyi seçiyorsun öyle mi? Ya Allah’ın vereceği senin elinden ise?

Arkadaki ses onu yakasından tuttu, duraksadı.

Burada haklı olan kimdi? Yalan söylememişti oysa ki. Hâlâ ne uzun kelime. İçine yorgun rüzgârlar gizlenmiş, delice esiyor. Savruluşu ise zamanı bir yorgan gibi örtüyordu.

Vicdanı nefsinin adımlarından nasıl geçmeliydi?

Güneş, kavuran kızıl yangın gibi… O acele zamanlar ortasında…

Gözlerini kıstı. Ağzını kağıt gibi buruşturdu ve;

– Nasıl tam anlayamadım?

– Bak kızım, “Veren el alan elden üstündür” diye bir söz var bilir misin? Fedakârlık yalnızca parayla ölçülmez, zaman verirsin, değer verirsin. Verebildikçe senin olmadığını fark edersin. Hâkimin kararını ise ölmeden anlayamayız. Geçen zamana bak, şimdi ne kadarı senin diyebilirsin? Ben artık istemiyorum. Hadi sana iyi günler… 

– İyi günler, diyerek aklı duyduklarına takılı, istikametinde ilerledi.

Yolun sonuna geldiğinde yer çekimine mağlup düşen bedeni onu bir ağaç gölgeliğine fırlattı. Biraz önce dediğini düşündü. O söylememişti. Dilinden kaçan bir sır gibiydi.

Sahiden yalnızca ona bir insan mı tesadüf etmişti? Yoksa bir hikâyeyi mi üstüne giymişti? Her insan kendi kelimeleri ile bir kitap ve içine kattığı hikâyeler ile de bir sanat mıydı?

Derin bir nefes aldı. Kuşları uzun zamandır dinlemiyordu. Kalbinin demlendiği bir gölgelik bulmuştu. Aklını bir düşünce kuşattı. Bu zamana kadar böyle küçük şeylere aldırmazdı.

Başını göğe kaldırdı. Resmettiği hayalini seyrediyordu. Kitabın içinden alınmış bir sahnedeydi. Kalemini ve defterini çıkardı. Baharda cümleler kâğıda bir cemre gibi düşüyordu. Ah ne kadar da mutluydu.

Bu düşünceler içinde geziniyorken biraz önce sığındığı gölgelik onu üşütmeye başladı. Etrafını kaplayan gri bulutlar bakışlarını kararttı. Parıldayan gözlerinin yerini endişeyle perdelenmiş bir hâl aldı. Oysa o mutlu halini ısrarla korumaya çalışıyordu. Ve beklediği oldu.

Bardaktan boşanırcasına bir yağmur indi. Hızlıca toparlandı. Eve geçemezdi. Sinirli adımlarıyla yürürken hem aklı hem de dili onu suçlayan bir yargıçtan farksızdı.

‘‘Zaten belliydi. Sen görmemeyi seçtin. Ne bekliyordun ki? Aksilikler hep seni bulmaz mı zaten? Neymiş havayı hissedecekmiş. Hayatın planına uymalısın. Öğrenemedin gitti.’’

Beyninde zonklayan sesler onu yorgun düşürdü. İnsanların gitmediğini fark etti. Konuşmalara kulak kabarttı.

– Nasıl bir anda indirdi ama değil mi?

– Evet, hava da yaz gibiydi.

– Nisan yağmurları böyledir. Geçer şimdi.

Sözlere kulak kesildi. Bu süre yağmurun dinmesine yetmişti. Fırtına gibi kavrulan düşünceleriyle kalakalmıştı.

Serzenişleri de yağmur gibi dindi. Şimdi yalnızca;

‘‘Ey yazıcı gölgenden medet umma. Dünyanın hakimi sen değilsin unutma. Mürekkebin akarken kâğıda hayatın kafiyesi de sen ol bir anlığına.’’

Sözlerini tekrar ederek günü bitirdi.

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
1 Yorum
  • Yazılara dökülen her anıyla “dost” olabilmek ne güzel….
    Hayata dair her yola çıkışlarımız ve yolda oluşlarımız ve bu yazılarda buluştuğumuz yol arkadaşlığımız…
    Çoğu zaman seyahatlerimizde paylaşımcı olmadığımız nice haller gizli..Hepsini kendimize mâl ettiğimiz oysa bir an-ı seyyalesine dahi sahip çıkamadığımız haller…
    Onları tutup yakaladığınızı ve görünür dinlenebilir anlaşılabilir hale getirdiğinizi görüyorum..Lütfen bunu yapmaya devam edin ….
    sevgiler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version