Çocukluğuma inemezsin, ey psikolog!
İneceğin merdiven kısa, basamaklar az gelir içimdeki bu derinliğe…
Ha! İnmek mi istiyorsun? Sar zamanı çocukluğuma doğru geriye!
Beraber yaşayalım yaşadıklarımı.
Ondan sonra danışanın olurum çıkınca ileriye…
Ya sen, Doktor Bey!
Kafa travmamdan acil giriş yaptığım hastanede triyaj kâğıdımda beyin MR’ı istemişsin, o iş hiç olmaz!
Görüntüleyemezsin düşünce ve fikirlerimi!
En üst teknolojiyle modern cihazlarınızın kapasitesi yetmez. Daha bu dalga boyunda bir ışınlama icat edilmedi…
Peki ya sen, Hoca.
Öğretemezsin bana hiçbir dersi.
Senin öğretmeye çalıştıkların, benim sorgulama kabımda çoktan çürüdü bile.
Siz bana ezber kalıplarla şekil verip, istediğiniz yerin inşaatında kullanamazsınız…!
Ya sen, Hâkim Bey!
Kıramazsın benim kalemimi!
Kelimeler isyana kalkar, toplu cümlelere dönüşür ve direnir. Kıracağın kalem elini deler geçer…
Ya sen, Filozof Bey!
Her gün aklımdan geçen Analitik Felsefe trenine idea’larımı yolcu yolcu bindirirken bana felsefe yapman, Ariston yetmez…!
Hegel’in diyalektiğindeki tezinin antitezi ben olurum. Fikirlerimiz çatışır, bambaşka sentezde ikimizin düşüncelerini sıfırlar. Bu çatışmada öyle bir kaybedersin ki aklın şaşar.
Ya sen, Cerrah Bey!
Ameliyathaneleri mezbaha çevirip insanları keserken beni hiçbir tedaviye inandırmaya Hipokrat Yemin’in bile yetmez.
Kafanda insan haritası denen anatomi bilgisi ve elinde masumane suç aleti küçük bir neşter…
Acımasız acımasız insan bedenini deşer.
Ne anlasın narkozla bayıltıp başka dünyalara gitmiş, bilinci kapalı o zavallı beşer…
Peki ya sen, Kardiyolog Bey!
Kalbimdeki aşk ve duyguları damarlarımdan bütün vücut hücrelerime dağıtan aort atardamarına engel olabilir misin? Kalbim kan yerine aşk pompalıyor bütün hücrelerime; buna bir operasyonla öldürmeden müdahale edebilir misin?
Neşterin ve dikişlerin bir işe yarar mı? Var mı bir çözümün kalbimde birikmiş aşka? Var mı tedavi edici bir ilacın? Yok!
Bu yüzden tedavi etmeyeceğin kalbe dokunmayacaksın. Ortalıkta “kardiyoloğum” diye dolaşmayacak, hastanelere ayak basmayacaksın.
Ya sen, Şair Bey!
Aşk nedir, duygu nedir, lirik şiir nedir, kafiye, uyak, redif nedir, divan ve halk edebiyatı ve şiiri nedir bilmeden şiir yazmaya kalkışıyorsun; yazma!
İçindeki duygu ve düşünceleri gönül ve algılardan çok kulaklara yazıp okuyorsun; yapma boşuna!
Kulaklar duyar sadece ama gönül ve algılar hissedip anlar, özümser.
Yazdıklarında kendi ilacını bulan insana hitap edersin ancak.
Bu nedenle bunu yapabiliyorsan yaz!
Yoksa hiç boşuna laf kalabalığını yapıp bunu şiir diye yutturmaya kalkışma; kendini kandırır ve küçük düşürmüş olursun. Yapma!

