Gecenin Gölgesi Altında

Muhammed Balaban 26 Görüntüleme 2 Yorum
7 Dak. Okuma

“İşte yine ben!” diye fısıldadım gecenin kulağına. Ben bu mahallenin baykuşu… Düşünceli mahzun ve yaralı baykuşu. Bakma kanatlarımı çırptığıma. Bakma gözlerimin ışıl ışıl olduğuna. Bakma, başımı çevirip evrende olan biten ne varsa, görüp de sustuğuma.

Bazı yaralar yürektedir, gizlidir.Kilitli odalar dolusu sandıklarda, kimseye anlatamayacak kadar gizli…

Gözlerimin ışıltısı gecenin rengine üstün. Çünkü içimde mazinin birikmiş izleri var ve romanları alt üst edecek uzun metrajlı bir filmin senaryosu…

Söylesene bana, İnsan iyi olmakla kendine kötülük mü ediyor? İyilerin kaybetmesi şu yaşam dediğimiz sarkacın değişmez kanunu mu? Bu sarkaç beni neden en kötü hikâyelere konu ediyor.? Gözümü kapadığımda iliklerime işleyen bu kasvet,açtığım vakit ferahfeza bir makâma ulaştıracak mı beni? Yıllarca kanımı emen bir kene gibi bana tutunup büyüyen bu hüzün gider mi bir gün.?

Sorular sorular…

Misafirinim şafağın akına kadar. Yıldızlarınla, serinliğinle, çiselerinle beni iyi ağırlayacağına inanıyorum. Önceki ziyaretlerim bir hazırlık süreciydi. Ya da şöyle diyeyim. Çok uzun bir filmin bir kaç fragmanıydı.

Yüreğime ferahlayacağım bir ilhamla üfle, üfle ki anlayayım seni. Seni anladıkça da kendime geleyim. Uzun bir seferden dönen babasının boynuna nasıl sarılırsa sımsıkı küçük kızı, ruhuma dokun, yayıl zerrelerime kadar, tıpkı mürekkebin suya yayıldığı gibi.

İlhamınla dizeyim cümleleri satır satır. Gönlümün en tenhasından dilimin ucuna kadar doluyum. Ellerimi semâya açıp yüzüme sürene kadar avuç içlerimi,eşsiz bir inşiraha kavuşacağıma inandır. İsyandan geri Hakk’tan beri cümlelerle konuştur beni. Konuştur ki filmin sonunda umman olup taşsın gözlerim, derman bulsun yorgun düşüncelerim, hürriyetine ersin mahpus nefsim ve şifa veren tiryaklar gibi koksun nefesim. Kaldırıp kafamı aynadaki aksime bakıyorum. Bu gördüğüm gerçek sen misin? Yoksa, derinliklerinde bilmediğim bir sen daha mı var? Peki sen hangisinden râzısın dedim kendime, iç çekerek, iç sesimle. Nefsim ucu zehirli bir mermi gibi. Saplansa da sıyırsa da öldürür. Hürriyetine ersin demem bir anlaşılmazlık değil. Nefsim ıssızlığa savrulsun ki çöküp kaldığı zindanda zararı dokunmasın.

Gece ile başlar, başlar eğilmeye.
Gece ile başlar, başlar dikilmeye.

O yüzden kimine uyku ve uyanana kadar dünyanın günah ve dertlerinden kurtulmaktır.. Kimine yığınlarca suça, günaha girmek için bir fırsattır. İşte ben bu ikisi arasında kalmış biriyim. Her ikisi için bir dostsun ama ben iyilere daha yakınım. Uyanığım ama uykuda olanlar gibiyim.

Uyanığım ama uykuda olanlar gibiyim. uyanığım ve başım eğik. “Ağlasam,zerreden kürreye yıkar mı gözyaşlarım cihân’ı âlemi, temizlenir mi şu kokuşmuş benlik düşünceleri.” Ben ki bir zerreden de küçüğüm kainatta ve her hücremde büyük izler var. Hiç durmayan bir işleyiş ve sürekli bir yenilenme. Mikro alemin bu şaşırtan işleyişi ile sükuta boyanıyor ağır aksak düşüncelerim. her sükut bir zaferdir nefse karşı. işte sükuta boyanan bir aciz olarak uyanığım. Makro alemdeki sayısız sistemler ince şaşmayan hesaplarla devri daim ediyor. “Kuddûs İsmi Celili kaplıyor zihnimi.” Devasa gezegenler şaşmıyor yörüngelerinden. Sükutum katlanıyor ve nefse karşı şanlı zaferlerden birine daha imza atıyorum gecenin gölgesi altında. “Şikemperver nefsime galebe çalmanın sevinç naralarını atıyorum sessizce.” Uyanığım ama başım eğik.

Hasta insanlar geliyor gözlerimin önüne. Her biri ayrı bir maraza tutulmuş. kimi elden ayaktan düşmüş, kiminin kapanmış alıcıları,kimi solmuş, kimi sararmış, kimi kızarmış… “Sonsuz bir pişmanlıkla vâveylâ ediyor her biri.” Kimi son vakitlerinde ve gözlerinde ölümün gölgesi. her ateş ısıtmaz ve her gölge serin değildir. Her ışık aydınlatmaz yolları ve her karanlık çıkmaz aydınlığa. Rahat içinde şükrü unutursan ve affını talep etmişsen zincirlerini kırıp, işte yol aydınlandı. Affa yetişmeden, yetişemeden dikilirse tüm heybetiyle karşına ölüm, heyhaaat karanlıktan zifiri karanlığa düşersin. “O karanlık ki, derekelerin en kuytusu. Vaktiyle unutanların, sonsuza dek unutulduğu.”

Hesaplar ve kitaplar şaşmadan, “biraz umut biraz korku içinde” bu muhasebeden kazançlı ayrılma derdindeyim.

Hep iyi oldum,iyilerden oldum . Gel kötü ol deseler hani bi milim gitmez adımım. Küçük bir taşı yoldan kaldırmanın küçük görülmeyeceği bir vakte savrulurken günlerimiz, küçük bir kötülüğe dahi uzak kalmanın ehemmiyetini bir düşün. “Hani sebepsiz bir yaprak bile kıpırdamaz ya!” Her olay sebebiyle cereyan eder şu ömür sarkacında. Bir iyiliğe sebep olmak sonrasında büyüyen iyiliklerden hissedar olmaktır ve bu kural kötülüğe de yansımaktadır. Yani bir kötülüğe sebep olmuşsan en büyük suçlu sensin. Kötülüğün derecesine bakılmaksızın sensin.

İyiyim ben ve hep iyilerden olacağım. Birileri iyiliğini kullanıp seni üzerse bu senden ne eksiltir. İyilikten vaz mı geçersin yoksa böylelerine mi kapanır iyilik yolun? Aynıyla cevap aynanı kirletir. Safi düşüncelerinin yoğunluğunu düşürür. Aksiyle verilen cevaplar tabiri caizse erdemli olma da seviye atlatır. “Hal dili ve tevekkülâne bir tavırla vakıaları karşılamak, pek âlâ olgunluk seviyesir.” Evet, sonraki seviyeler ne kadar zor olsa da, inancın sağlam ise hepsini aşarsın. buna bazıları tecrübe der bazıları da profesyonellik. Hayat zaten zor şartları önümüze getirmezse en küçük fırtınada yıkılmaya hazırsın demektir.

Beyhude çabalamış olmanın verdiği yorgunluk, hiçbir yorgunluğa benzemiyor ve boşa geçen vakitlerin yıkım gücü, hiçbir hayal kırıklığıyla bir tutulamaz. Geçmişi geri alabilsek diye düşündüğüm çok oldu ve her defasında, “Sen çok oldun artık” diyen bir sesle irkildim. Evet pişmanlık sol omzumda bir arma gibi duruyor . Hep bir şeyleri kalır hataların. Bir yara, bir sızı…

Azar azar sönüyor sandıkça, azar azar da olsa devam eder yanmaya…

Ömrümüz boyunca taşırız bir şeyleri içimizde. Bir hatanın bedelini, yutulan bir sözün acısını, “şimdi ki aklım olsa yapmam” dediğimiz; pişmanlığıyla günbegün içimizi kemiren bir şeyleri… Kendimizden saklayarak ve kimselere söylemeden. Nereye gitsek, kimle olsak, ömrümüz boyunca…

Beni oyalayan, olay ve insanları hatta hayalleri bile bir kenara bırakıp yoluma devam ettim. Değişti dediler;

Desinler…

Ben sadece,boş yere vaktimi alanları eleyip sakin ve sessiz yaşamaya çalıştığım küçük dünyamı, büyük kararlar vererek temize çektim.

Hepsi bu işte…

“Sana suskunlukla selam verdim ama gel gör ki sonrasında halimin darmaduman vaziyetine şahit oldun. Haklı bir haykırıştı bende ki ve sarıp sarmaladın yeni doğmuş bir bebek gibi. Senden başka kimse duymadı.”

Yıldızlarını söndürme vaktin geliyor senin de. Ben yine geleceğim her halimi anlatmaya. Anlattıkça öğreneceğim, hatalarımdan alacağım çok ders var. Yara izlerim için pişman değilim. Onlar benim madalyam. Üzülmelerim, kırılmalarım omuzlarımda birer fors. Defalarca söyleyeceğim şu cümleyi; “Ben iyi olmaktan pişman değilim.”

Her kötü hal aslında bir kitaptır sana hediye edilen.

Her kötü hal bir muştu gizler içeriğinde ve genelde son bölümünde belli olur mahiyeti.

Ne dersin gece?

Bu sohbetimiz kitabın son bölümü olabilir mi?

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
2 Yorum
  • Gerçek yaşamın kırıntıları yansımış her satırına, ilmek ilmek dokunulmuş her kelimesine. Bir çoğu kendi hayatımızdan bir parça adeta. İyiliklerle, kötülüklerle, Sevinçler ve üzüntülerle yaşam savaşı verilmiş. Bütün bunlardan sonra iyilik kazanmış…. Ve bir cümleyle nokta koyulmuş…” Ben iyi olmaktan pişman değilim”.. O güzel yüreğiniz hiç incinmesin… Emeğiniz değer görsün inşallah 🌼🌄👏🏼👏🏼👏🏼

  • Emeğinize yüreğinize sağlık o kadar anlamlı bir yazı ki okudukça okuysasım geldi devamını yürekten istiyorum ✍️🌸

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version