Hadi Değiştirelim Hayatları

Gülay Eker 42 Görüntüleme 10 Yorum
6 Dak. Okuma

Tolga bey telefonunun alarm sesiyle uyandı. Yarı uykulu, biraz da sinirli hareketlerle telefonu kapatabildi. İşte yine başlıyordu, beş günlük şu robot hayatı. Hızlı bir hareketle yataktan kalktı. Yüzünü yıkarken hala gözleri kapalıydı. Yarım saati vardı, otobüse yetişebilmesi için. Önce hazırlanayım sonra bir şeyler atıştırırım diye düşündü .

Dolabı açtığında ;ağzını olamaz der gibi büzüştürüp, kaşlarını yukarı kaldırarak, bir of çekti. Beyaz iş gömleği ütüsüzdü.. “İki gün tatilin de yapma, işte böyle sıkışırsın.” diye söylenmeye de devam etti..

Neyse ki vaktinde kendini dışarı atabilmişti. Yolda yakınmalarına devam ederken, önünden hızla geçen motosikletli kişiyle az kalsın çarpışıyordu.

Yemek servisi yapan motosikletlinin arkasından;

“Oh ne güzel, saatlerce masa başında oturmuyor. Atla motora, sipariş sipariş gez. Ne güzel ya… Biz bir giriyoruz binaya, ne güneş görüyoruz, ne de gökyüzü… Ayaklarım, aynı pozisyonda durmaktan hissetmiyor bazen. İki dakika masadan kalksak hemen göze batıyoruz. Hele şu kıyafetleri giymek bu sıcakta ne kadar zor. Kumaş pantolon, deri ayakkabı… Adama bak, giymiş eşofmanı, ayakta da spor ayakkabı… Oh ne güzel… İşte mi çalışıyor, gezintide mi belli değil… Bizse!…” diye diye otobüs durağına yetişebilmişti nihayet…

Motosikletteki kişi Kaan’dı. Tarih bölümünü iyi bir dereceyle bitirmiş, üniversite mezunuydu. KPSS kazanamadığı için bu işi yapıyordu. Bu işin gecesi, gündüzü yoktu.

Bazen insanların gecenin bir vaktinde nasıl yemek yediklerine şaşardı ama yapacak bir şey yoktu. Çalışmak zorundaydı. Yeni nişanlanmıştı.

Biraz önceki beyefendiye az kalsın çarpıyordu. Çünkü, geceden beri bir oraya, bir buraya yemek götürüyordu.

“Ne şanslı adam” dedi içinden. “Giymiş bembeyaz gömleği elinde çantası işine gidiyor. Giriş saati belli, çıkış saati de. Hem hafta sonu da tatil. Klimalı odalarda sıcak görmeden çalışmak, para kazanmak ne kadar rahat. Dünya bunlara güzel yaaaa… Düzenli bir iş, düzenli maaş, düzenli bir hayat.” Tekrar bir iç çekerek, motordan indi…

Selin Hanım, aceleyle kızının elinden tutup kreşin kapısından girdi. Bir saat sonra duruşmaya katılacaktı. Geç kalmaması lazımdı… Avukat olmaktı çocukluk hayali. Olmuştu işte. Kızının öğretmeni Gülce Hanım’a başıyla selam verdi. Ne güzel meslek seçmiş diye düşündü. Küçük çocuklarla birlikte olmak kim bilir insana ne iyi gelir.

Biz de öyle mi? Koca koca adamlarla, kadınlarla uğraşıyoruz. Bir de gözünün içine baka baka yalan söylemeleri yok mu?

Oysa bu masum çocuklar… İnsan burada çalışsa on yaş genleşir valla. Bu düşünceler içinde kreşten ayrılırken, yüzünde de bir gülümseme belirmişti Selin Hanım’ın.

Gülce öğretmen, onları kapıda karşılamıştı. Küçük kız, annesinin ardından ağlamaya başlamıştı bile. Elini saçlarında gezdirerek küçük kızı avutmaya çalışıyordu. Bir yandan da ne şanslı kadın diyordu. Kendine ait bürosu var. İstediği saatte açıp kapatabilir.

Büyük insanlarla birlikte çalışıyor. Ben ise neden ağladığını dahi bilmediğim bir çocuğu susturmaya çalışıyorum. Bazen ağlamak istiyorum ama çocuklara hep, gülümsemek zorundayım.

Gülce öğretmen, kızın elinden tutup oyun odasına girerken bir of çekmiş ama bunu sadece kendisi duymuştu.

SONRA BİRDEN BİRŞEY OLDU…

Ertesi sabah, Tolga bey kendini farklı bir odada, alarm çalmadan, uyanık halde buldu.

Üzerinde rahat bir eşofman vardı. Komidinin üzerinde de bir not…

‘Mesai gece üçte başlıyor. Bir de adres. Kendisinin bile anlayamadığı bir çeviklikle notu alarak dışarı çıktı. Adres, yemek servisi yapan yerdi. Önüne bir motosiklet, birde adres vardı. Anahtarlar eline tutuşturulup, “Hadi başla bakalım” dendi.’

Şaka mıydı bu, neler oluyordu? Aman neyse de ne… “Oh be… Süper. Tam hayalim.” dedi…

Ve başladı motosikletle yol almaya.

Birinci, ikinci, onuncu sipariş…

Yorulmuştu. Çok sıcaktı. Tişörtü, su gibi olmuştu… Kasket de zamanla o kadar ağır gelmişti ki sanki kafasında dağ taşıyormuş hissi oluşmuştu.

Dikkati de dağılmıştı. Her an arabaların arasından geçmek çok zordu. Hele yoldaki çukurlar… Her an kaza yapabilirdi… Çok zor bir iş bu… Nefes nefese istemiyorum diyebildi, sadece.

……..

Kaan ise elindeki notla, emin adımlarla şirketin kapısından girmişti. Klimanın verdiği serinlikle, elini saçlarına götürüp hafif bir gurur ifadesiyle, şöyle bir geriye attı.

Masasına oturunca yüzünde derin bir gülümseme seziliyordu. Saatler geçince sıkılmaya başladı… Aynı yerde oturmak onu rahatsız etmişti. Motoruyla geçerken, köşede selam verdiği kedileri bile özledi.

Vakit geçmek bilmiyordu… İstemiyordu… Bu işi istemiyordu.

………

Gülce, Avukat kıyafetiyle aynanın önünden bir türlü ayrılamıyordu… Aynı not ona da gelmişti… Ne olduğunu o da anlayamamıştı.

Ama olsun… Çok hoştu… Biraz sonra duruşmaya katıldı. Boşanmak isteyen bir çift birbirlerine durmadan hakaret ediyorlardı. Bunları birbirlerine nasıl söyleyebiliyorlardı. On iki yıl evli kalmışlar, iki de çocukları vardı… Mahkeme uzadıkça uzadı. Zaman geçti ama hakaretler bitmedi. Bunlar öğrencileri gibi ikna da olmuyorlardı.

Gülce’nin yüzü düştü, salondan fırlayıp kaçmak istedi..

…….

Selin Hanım, küçük insanları çok sevmişti. Hele de oyun parkını. Oh be dedi… Bütün gün oyun, çocuk gibi… Yemek zamanı gelince mızırdanmalar da başladı. Neredeyse tüm çocuklar yemek istemiyordu. Selin Hanım, çocuklarının birinden, diğerine koşuşturdu. Bir süre sonra çocuklar arasında kavga çıktı… Onları bir türlü ikna edemiyordu. Burada yasalarda kanunlar da geçmezdi ki, onları uyarsın… Çok yorulmuştu. İstemiyordu… Akşama kadar nasıl dayanacaktı bilmiyordu. Sanırım en uzun bu günlerinden biri olacaktı.

…………….

O gece görülen kabus gibi rüyalardan sonra herkes güne bir başka uyandı.

Tolga bey; gömleğini neşeyle ilikliyor,

Kaan, kedilere daha içten selamlıyordu.

Selin hanım; bürosunu açarken gülümsüyor, Gülce ise kapıda ki çocuğun elini daha bir sıkı tutuyordu…

Ya siz…

Yarın işinize nasıl başlayacaksınız? 🙂

Bu İçeriği Paylaş
Yazan Gülay Eker
Bağlantılar:
Öğretmen / Yazar
10 Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version