Kaktüse Evrilmiş Zeytin Ağacı

Hasan Basri Er 29 Görüntüleme Yorum ekle
3 Dak. Okuma

Elinde küçük bir saksı, birkaç hediye ve bir de geride bıraktığı umudun ile duvarın üzerine oturup beklemeye başlarsın. Buradan aşağı bakınca üzülmemek elde değil.

Yıllara meydan okumuş zeytin ağacı artık yok. Dalların arasında saklanmış, sesleri de olmazsa varlıkları bilinmeyecek serçeler, kavurucu sıcağın bunaltısında gölgesine sığınmış köpek ve beyaz yavruları ve hatta yuvalarına gölgesinin farkındalığından olsa gerek kasıtlı yol yapmış karıncalar kadar ehemmiyet verirsin ama o her şeyden bihaber ya da çaresiz, çekip gitmiştir. Neticede zeytin ağacı serinleme menzilin, nefes aldığın yegâne yerlerden biri, zaman kavramından sıyrıldığın ve beklerken sıkılmadığın nadir mekanlardan biri olsa da artık terk edilmişsindir.

Merdivenlerin başında durunca uzaktan yakına doğru önce deniz sonra kuşlar sonra ada ve beton yapılar içinde seyrek birkaç doğal ağaç görünür. Gerisi insanoğlunun elinin değdiğini yapaylıktaki yeşillikten ibaret. İçindeki fırtınaların türbülansı ile bu merdivenlerden sayısız kere indiğin için artık attığın adım sayısını da bilirsin. Neden üçe ayrılmıştı, bilinmez, zeytin ağacına inene kadar bu merdiven. Önce 17 basamak inmek gerekiyordu. Çocukluğunu düşünmen için bir fırsat sunar gibi. Biraz soluklanmak için olsa gerek basamaktan daha uzun bırakılmış bir alan ve bu alanın akabinde serüven yeni başlıyor der gibi 23 basamak. Ne olduğunun farkına varmışsan ne mutlu sana, en azından düşünürsün, tüm hengamesine rağmen; incelikleri. Onu da geçtin mi, sen bu işi biliyorsun, yaparsın der gibi biraz soluğun peşine takılı 26 basamak daha. En zorlu yer burasıdır, ömründen koşar adım savurur aşağı doğru, kırkını geçmiş insan misali; zaman gibi akar ayaklarının altından basamaklar. Menzile ulaşmak için son bir soluk ve 5 basamak yeterlidir. Ama gel gör ki şimdi indin mi aşağıya zeytin yok; bir ömrün tufanlarını sırtlamış da gitmiş gibi. Artık gelme dercesine; geride hiçbir şey bırakmamış. Ne kuş ne karınca. Ondandır veda etmek gerek bazı mekanlara; yelken açmak gerek ayrılıklara.

Basamakları da tüketince, başını yukarı doğru çevirip bak, nerelerden geçtiğini görürsün; başlangıçta bıraktığın umudun ve hiçbir zaman bir zeytin ağacı olmayacak bir saksı; olsa olsa kaktüse evrilmiş, eşlik eder hayatının film şeridine. Sonsuz bir veda için çekilmesi gereken cefa var mıdır?

Ya da insan, bitmiş bir sürecin sancılarını zamana mı yaymalı, bir anda mı toplamalı?

Yıllar sürmüş ve sayısız engebeyi aşmış, fırtınalar sonrası daha da güvenli hale gelmiş liman, fırtına değil de bu sefer depremle sınanınca tarumar olunca, bazen gerçekten tüm yaşadıklarına rağmen sadece bir zeytin ağacına ağlarsın. Ve sadece bir zeytin ağacı ile vedalaşırsın, tüm yitirdiklerini temsilen.

Zeytinin yerini almış, bir yaprağına dahi saygı göstermemiş beton,

Bulutlara ve maviye hayatı zindan etmiş asuman,

Kalbinden merhameti ve inceliği sökmüş beşer;

Sizinle bir daha görüşmemek adına;

Her bir basamağınca, uzun merdiven ve her bir yaprağınca zeytin ağacı,

Yeni bir başlangıca vesile olması adına; elveda!

Siz de vedalaşın, bir daha geri gelmeyeceklerle; ama unutmayın ne size yapılanı ne de birlikte yaptıklarınızı!

Yoksa hayat nasıl anlam kazanır?

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version