Masumiyetin Gölgesindeki Gerçekler

Hasan Basri Er 47 Görüntüleme Yorum ekle
8 Dak. Okuma

Sıcak bir yaz günüydü. Avukat, bunaltıcı sıcağa rağmen dilekçesini yetiştirmeye çalışıyordu. Fakat daha dilekçeyi yarılamadan, sekreteri kapıyı çaldı. Davası olan bir kadının geldiğini, kendisi ile görüşmek istediğini söyledi. Avukat, dilekçeye ara verip kadını içeri davet etti. Kapıdan içeri giren kadın; genç, orta boylu, tesettürlü ve mahzun bakışa sahipti.  Avukatın işaret etmesi ile karşıda bulunan koltukta oturdu. Gözlerindeki mat bakış, yaşadığı sıkıntıları önceden okuyabilmeyi sağlayacak kadar belirgindi.

Odaya geçtiğinde kendini tanıttı ve derdini anlatmaya başladı. Hüzünlü bakışları ve titrek sesi, içinde taşıdığı ağırlığın ve acının bir yansımasıydı. Evinde anlatamayacağı türden sıkıntılar yaşadığını, eşinin kendisini anlamadığını söylerken gözyaşlarına boğuldu. Onun masumiyeti ve çaresizliği, insanın içini sızlatacak türdendi.

Anlattıklarına göre; yaklaşık yedi yıl önce evlenmişti. Evlendiği günden bu yana eşiyle bir apartman dairesinde, kaynana ve kayınpederi ile birlikte yaşıyordu. Eşi, vardiyalı çalıştığı için evde pek fazla zaman geçiremiyordu. Kaynanası da sıklıkla yaşlılığın verdiği rahatsızlıklardan etken uyuduğundan bu durum, kadının kayınpederiyle yalnız başına kaldığı anlar yaratıyordu. Kadının anlattıkları karanlıklaştıkça yüz ifadesindeki çaresizlik de derinleşiyordu. Kadın, gözyaşları içinde kayınpederinin kendisine yönelik cinsel tacizlerini anlatıyordu. Her an yaşayabileceği bu dehşet verici anları kimseye söyleyememek, içinde biriken acının büyümesine neden olmuştu.

Kadın, eşine durumu üstü kapalı anlatmak istediğinde ise ekonomik mazeretlerle karşılaştığını anlattı. Zira eşine direkt babasından cinsel taciz için geceleri kapısının zorlandığını ve açılmaya çalışıldığını anlatamazdı. Kadının gözlerindeki umutsuzluk ve hüzün, yaşadığı zorlukları yansıtıyordu. Kadın her anı adeta yeniden yaşıyordu; titreyen elleri, içine hapsolmuş çığlıklarıyla.

Verilecek hukuki destek ve yapılacak işlemler hakkında detaylı bilgi alan kadın, gözyaşları sildi ve içindeki umutsuzluktan bir nebze olsun sıyrıldı. O an, avukatın ona yardım etme arzusu arttı. Avukat, çaresiz bir mağdurun adalete erişiminin ne kadar kıymetli bir şey olduğunu düşündü. Kadın, hukuki desteğin ekonomik kısmı ve atacağı adımlar ile ilgili düşünmek üzere süre talep edip avukatın yanından ayrıldı.

Fakat aradan günler, aylar geçmesine rağmen kadından ne bir ses ne de seda geldi. Avukat, kadının sorunlarını çözmüş olabileceğini düşündü. Birkaç güne de hayatın hengamesinde bu anlatılanları zihninin arka tarafındaki derinliklere gönderdi.

Aradan bir yıldan uzun bir süre geçti. Avukat, işlerden başını kaldırıp biraz nefes alabilmek için ofisinin penceresinden dışarıya doğru bakarken, kapısı sekteri tarafından çalındı. Sekreter, bir kadının geldiğini ve kendisi ile görüşmek istediğini söyledi. Gelen kadın genç, sarışın, askılı ve mini elbiseliydi. Daha önceden tanışıyorlarmış edasıyla avukatın karşısına geçti, oturdu. “Beni tanıdınız mı?” diye sordu. Oysa avukat, karşısına geçip oturan kadını ilk defa görüyordu. “Hayır” cevabını verdiğinde, “geçen yıl görüşmüştük; Yasemin ben” dedi. Avukat yine çıkaramamıştı. Bunu anlayan kadın, ilk görüşmedeki geliş sebebini anlatınca avukat kadını tanıdı. Yasemin’den başkası değildi gelen ancak fiziken bambaşka birine dönüşmüştü.

Avukat, kadının sorunlarını çözemediğini, ötelediğini düşünecek gibi olduysa da kadın hemen konuya girdi. “O sorunlarımı çözdüm ancak başımda daha büyük bir bela var, bana nasıl yardımcı olabilirsiniz?” dedi.

Kadın, bambaşka bir olaylar silsilesi anlatmaya başladı. Avukat bey dedi, “size ilk geldiğimde kayınpederimin cinsel tacizlerinden söz etmiştim, bunlar doğru değil. Benim liseden bir sevgilim vardı. Yıllar sonra karşılaşınca aşkımız yeniden alevlendi ve görüşmeye başladık. Ancak aile apartmanında oturduğumuz için istediğimiz zamanlarda ve sıklıkla görüşemeyince eşimden ayrı eve çıkmamızı istedim. Kabul etmeyince de aklıma gelen en kestirme yol, kayınpederime böylesi bir suçlama yöneltmek oldu. Zira eşim kıskanç biriydi ve bunu bilirse aynı evde yaşamazdık artık. Fakat olaylar beklediğim gibi ilerlemedi. Eşime durumu anlatınca odamızın kilidini değiştirdi. Uyurken kapıyı kilitlememi, kapının zorlanması halinde kendisini aramamı istedi. Bu çözüm sevgilimle özgürce görüşmeme çare olmuyordu. Ben de bunun üzerine bir gece vakti yataktan kalkıp geceliğimle apartmanın merdivenlerine çıktım ve tüm gücümle çığlık atmaya başladım. Eşimle de akraba olan tüm komşular kapıya koştu. Eşimin evde olmadığını, kayınpederimin kapımı zorladığını ağlayarak anlatınca herkes bana inandı ve beni teselli etmeye çalıştı. Kayınpederim de habersiz bir şekilde kapıya çıkınca komşular tarafından yuhalandı ve adam neye uğradığını şaşırıp tekrar içeri girdi.”

Avukat, dinledikleri karşısında şaşırıp kalmıştı. Kadının ilk görüşmede takındığı masumiyet imajının ardındaki gerçek açığa çıkıyordu. Avukat bu duydukları karşısında hem üzülmüş hem de şaşırmıştı. Kadının masumiyet maskesi, aslında daha derin ve karmaşık duyguların bir örtüsüydü. İlk görüşmede yaşadığı cefayı anlatırken boğazında düğümlenen sessiz çığlıklar, içinde taşıdığı daha büyük bir yalanın yankılarıydı. Attığı iftira, aileyi mahvetmiş, kayınpederin yaşamını zehir etmiş ve aile üyelerini birbirine düşürmüştü. Kadın, insanların içindeki karanlık duyguların ve sırların nasıl bir karmaşık ağ ördüğünü de gösteriyordu.

Kadın, anlatmaya devam ediyordu. Eşi bu olaylardan sonra evi ayırmıştı. Kadının iftirası, kayınpederin yaşamını alt üst etmiş ve insanların gözünde sapık olarak damgalanmasına yol açmıştı. Kayınpederi, atılan iftirayı daha fazla kaldıramamış ve birkaç ay içinde ölmüştü. Avukat, bir insanın kahrından öldüğünü en son ne zaman duydum diye düşündü. Kadın, sadece bu ölüm olayını anlatınca pişmanlık belirten ses tonunu kelimelere yükledi.

Ancak hiçbir şey kadının istediği gibi gitmemiş. Sevgilisi ile daha sık ve istedikleri zaman görüşmelere başladıktan sonra sevgilisinin eşi durumdan haberdar olmuş. Yasemin’e telefonla ulaşıp eşini rahat bırakmasını, aksi halde şikayetçi olacağını söyleyince Yasemin kadına kötü sözler söyleyip telefonu üzerine kapatmış.

Kadın da bunun üzerine soluğu savcılıkta almış ve hem hakaret hem de yaşattıklarından dolayı Yasemin’i şikâyet etmiş. Yasemin’in evine ifade vermesi için çağrı kağıdı gelince Yasemin başına gelebileceklerden korkmuş ve soluğu bir yıl önce geldiği avukatlık bürosunda almış.

Yaşattığı acılara rağmen kendisinin mağdur olduğunu düşünen kadın, eşinin eline bu evraklar geçerse yasak aşkı gün yüzüne çıkar ve eşi onu boşar diye de yardım isteyen gözlerle bakıyordu avukata.

Avukat, ilk görüşmedeki masum kadının aslında karmaşık ve karanlık bir dünyanın içinde olduğunu iyice idrak etmişti. Tek tesellisi ilk olayda kendisinin de atılan iftiralara, yaşatılan acılara ve yalanlara alet olmamasıydı.

Kadın bir mağduriyet hikayesi anlatmıyordu, içinde bulunduğu çıkmazı ve karmaşık durumu çözmek için çıkar yol arıyordu.

Avukat, tüm bu anlatılanları dinledikten sonra, hissettiği karmaşık duygularıyla kadına ne diyeceğini düşündü. Kadının yaşattığı acıları ve yarattığı olumsuz etkileri düşününce, hukuki perspektifin ötesinde bir ahlaki ve toplumsal değerlendirme yapma gerekliliği hissetti.

Avukat, kadına bakınca insanların kimi zaman karmaşık düşünceleri ve duygularıyla olayları nasıl tahrif edebileceğini gördü. Kadın, insanların çıkarları uğruna etik değerleri nasıl ayaklar altına alabileceğini, vicdanında nasıl kara lekeler bırakabileceğini açıkça gösteriyordu.

Zira her anlatılana gözü kapalı inanmak ve yardım etmek tam tersi sonuçlara sebebiyet verebilirdi. İnsanların hayatlarına dair her türlü yanılsamanın ve manipülasyonun nasıl sonuçlara yol açabileceğine dair en güzel uyarı kadının anlattıklarıydı. Aynı zamanda adaletin ve dürüstlüğün önemi, insanların kendi çıkarları uğruna nasıl düşmanca davranışlar sergileyebileceği, insan doğasının karmaşıklığına ve etik değerlerin sıklıkla nasıl sarsılabileceğine dair derin bir muhasebe avukatı bekliyordu. İnsanların hızla yargılayıcı bir tavır sergilemesi ve bir insanın imajının nasıl aniden değişebileceği hakikatin ne olduğunu sorgulatıyordu. İnsan, içsel çatışmaları ile çıkmaza girdiğinde; iyi ile kötü arasındaki ince çizgiyi algılaması güçlü irade gerektiriyordu.

Avukat başını kaldırdı ve kadının oturduğu koltuğun üzerinde duvara asılı tablo ilişti gözüne:

“Bırakın adalet yerini bulsun, isterse kıyamet kopsun.”

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version