Kalem ve Kürek

Gülay Eker 33 Görüntüleme 5 Yorum
4 Dak. Okuma

“Bak Memet kardeşim” dedi, küreği onun elinden alıp taşın konulacağı yere kürekle dans eder gibi şekil verirken.

“Bak kardeşim, tam buradan tutacaksın. Bak şöyle, derinden değil üstten üstten. Anladın mı Memet kardeşim?” . “Hah, öyle… Tamam kardeşim.” derken kendi de kocaman bir taş kalıbını çoktan omuzlamış, Memet’in açtığı boşluğa getirmişti bile…

Onlar hiçbir şeyden habersiz işleri ile uğraşırken, biraz güneşleneyim diye balkona çıkan ben sanki bir tiyatro seyreder gibi dalıp gitmiştim.

Sokağımıza kaldırım taşları döşeyen belediye işçileriydi bunlar. Mehmet iri yapılı, uzun boylu, birazda kiloluydu. Amiri gibi görülen ustası veya arkadaşı, ismini bilmediğim kişi ise daha zayıf, daha atik yaşı da Mehmet’ten fazlaydı.

Onlar beni görmüyorlar, varlığımdan bile haberdar değillerdi, hatta böyle bir yazının kahramanı olduklarından hiçbir zaman haberleri olmayacaktı.

Mehmet’in ustası veya abisi veya arkadaşı kahramanımız oydu… Bir öğretmen olarak izlediğim aslında bir tiyatrodan ziyade bir öğretmen bir öğrenci ilişkisiydi.

Usta, öyle güzel cümlelerle ve hareketlerle işini öğretiyordu ki hayran hayran izletmişti beni…

Küreğin sapını bir cetvel gibi kullanıp yerden bir taşla çizgi atıp gelecek beton bloğu ölçüp ona göre yerini hazırlamaktı yaptığı. Elindeki tüm olası imkanları kullanıp öğretmek ve ÖĞRETMEK.

Öğretirken kullanılan kelimeleri en güzel şekil de seçmek…

“Memet kardeşim”… derken kelimeyi saran içten, samimi ve özverili duygular.

Kelimelerin insan üstündeki sihirli tesirini bilmeyen ve kabul etmeyen yoktur bu zamanda sanırım.

Bazen bir kelimeyle ölü bir ruhu ayağa kaldırabilir, canlı, neşeli bir insanın da tüm enerjisini alabilirsiniz.

Kelimelerin gücü, eğitim alanında da işte bu yüzden iyi kullanılmalıdır. Eğitim fakültelerinde, öğrencilere kullanılması gereken ve asla kullanılmaması gereken kelimeleri öğreten, -Eğitimde Kelimeler- diye bir ders bile verilebilir bence…

Ustanın beni etkileyen başka bir yönü de bildiğini saklamamasıydı… Şimdiki günümüzde insanlar bilgiyi saklar oldu. Ben yıllarca bunu öğrenmek için çabaladım, o da uğraşsın çabalasın mantığı, tek ben olma derdi….

Oysa ki bilgi paylaşıldıkça insanda yeni boşluklar oluşur ve bir şekilde o boşluklara yeni bilgiler size sunulur. Verdiğimiz ölçüde aslında bize daha güzeli ve yenisi gelir.

Özel kurs yerlerinde, sanat camiasında, değişik atölyelerde en iyi üstatlar tüm bilgisini öğrencisiyle paylaşan ve öğretebilmek için çabalayan hocalarımız değil midir?

Günümüzde birde özellikle alt üst konumunda olanlarda en çok görülen tüm işi alttakine yaptırma çabası…

Bizim usta sanki Mehmet’in amiri değil, kendi çırak gibi en zor işi yükleniyordu. Bu da beni çok etkiledi. Daha güçlü gibi görünen çırağına söylese elbette taşırdı Mehmet o ağır betonları ama usta kendi taşıdı, yüksünmeden hemde daha zayıf bedeniyle…

Bir de öyle eğlenceli bu işi yapıyorlardı ki cep telefonlarından çalan bir türkü eşliğinde.

Çalışmanın bir nimet olduğunu insanı ne kadar mutlu ve motive ettiğini izliyordum balkondan.

Derslerimizi elbette sınıflarda yapmak zorundayız ama bunu bende eğlenceli ve günlük yaşamadan örneklerle daha öğrenilebilir hale dönüştürebilirim diye düşündüm o an.

Yazımın sonuna gelirken ben bugün bu balkonda aslında okulun, avlulara sığamayacağını, derslerin sınıflardan ibaret olmadığını, öğretmenliğin de diplomanın çok ötesinde, diplomaları aştığını anladım.

Sağ olasın ustam, sayılarınız artsın. Her alanda böyle yaptığı işin hakkını veren insanlarımız olduğu sürece ülkenin her köşesi bir okul bir sınıf olacak ve güzel ülkem her alanda eğitim almış, eğitilmiş insanlarla dolup taşacaktır.

Vesselâm.

Bu İçeriği Paylaş
Yazan Gülay Eker
Bağlantılar:
Öğretmen / Yazar
5 Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version