Kendi Hikâyenin Başrolü Ol

47 Görüntüleme
4 Dak. Okuma

Zamanın adı yok uzun zamandır. Sabahlar kendini tekrar ediyor, geceler uzun bir suskunluk ve sessizlikten ibaret. Hayatın bütün yüklerini sırtımıza alıp, sevginin neye benzediğini bilmeden yaşıyoruz. Çift kişilik yataklarda tek başımıza yaşlanıyoruz. Ziyan olan kadınların çoğu göçüp gitti bu dünyadan. İsimleri bile unutuldu, kaybolup gitti izleri. Allah’tan korkusu olmayan, kalbi taştan, merhameti hiç tanımamış adamlara denk geldi bazı kadınlar. Aynı yastığa baş koymak için sözleşen ama başını yaslayacak bir omuz bulamayan… Yanlış seçimlerin bedelini ziyan olan yıllarıyla ödediler. Yalnız bırakılarak yalnızlığı öğrendiler, yaralarını sarmayı öğrendiler.

Ruhumuzu besleyen duyguları unuturken, acı veren deneyimlerin öğrencisi olduk. Gülümsemeyi de unuttuk zamanla. Acının gölgesinde dinlenirken, güzel olan her duyguya yabancı olduk. Kalbimize iyi gelen insanlardan uzaklaştık, mesafe koyduk. Bunu onları da kaybetmemek için yaptık, hayatımızda kalmaları için uzak kalmayı seçtik. Mutlu olmanın yolunu aradık; sessizce, kimseye yük olmadan yaşamaya çalıştık. Bir yanda yalnızlık, diğer yanda umut kırıntısı… Her gece umutla uyuyup, umuda sarılıp uyandık.

Sevilmeden öldü birçok kadın. Gerçekten sevgi görmeden, sadece görev gibi yapılan işlerle yaşadılar. Yalnızlıktan konuşmayı unuttular. Bazıları evin içinde görünmeyen bir hayalete dönüştü, yok sayıldı, görmezden gelindi. Çoğumuz sevgiye ve ilgiye aç bırakıldık ama yine de yaşadık. Kendi evindeki çiçekleri soldurup, başka bahçelerdeki çiçeklere iç geçiren adamların yollarını gözledik yıllarca.

Asla sahip olamayacağı bir oyuncağın acısıyla kendi oyuncağını kıran çocukları gördünüz mü hiç? İşte o çocuklar büyüdüler… Elini tutamayacakları kadınların hayaliyle, yanlarında olan, onları seven hayat arkadaşlarını kırıp döktüler. Sanki ulaşamadıkları şeye duydukları öfkeyi, ellerindekine yöneltmek zorundaymış gibi. Ama kimse anlatmadı onlara: Sevgiyi kaybetmek, hiç sahip olmamaktan daha acıdır bazen. Biz bu adamları sevdik, güvendik ve her fırsatta çığların altında kaldık.

Bu adamlar… Kendi ailesinden kaçan, bizim sevgimizden yorulan adamlar vardı hayatımızda. Çocuklarına yabancı, evlerine misafir gibi gelen… On dakika başlarını okşayıp koltukta uykunun ardına saklanan, ailesini kendine yük gören…

Merak ediyorum… Nikâh masasında heyecanla “evet” dediğinde, yaşayacağın hayatın fragmanını izleyebilseydin, acaba yine o “evet” çıkar mıydı ağzından? Çıkmazdı diyorsun, “hayır” diye cevapladın, biliyorum. İşaretleri görseydik belki olmazdı diyoruz, bu kadar korkunç bir ilişkiye hapsolmazdık. Kaderi suçluyoruz hep… Ama kader sadece yolun başını gösteriyor; yola girmek, yürümek ya da geri dönmek bizim elimizde. Olan olmuş, yaşanılan yaşanmış, can yanmış, yaralar açılmış.

Şimdi kendi kendimize soruyoruz: “Ne kadar ömrüm kaldı?” Gitmeyi bilmiyoruz, kalmayı beceremiyoruz. Çaresizlik değil de, kapana kısılmış hayatlar yaşıyoruz.

Bana göre; hayat bir oyun… Biz de bu oyunda birer oyuncuyuz. Hepimize farklı roller verilmiş, biz de oynuyoruz. Peki neden korkuyoruz? Neden bize verilen rolü beğenmiş gibi yapıyoruz? Neden şikâyetlerimizi belirtmiyoruz? Bizler başrol oynamak varken, neden elimizdeki role razı geliyoruz? Bu kabulleniş, kendinden vazgeçiş neden? Anlamıyorum…

Hangi rolü oynamak istiyorsak, onu oynamalıyız. Kimsenin bize biçtiği role mecbur değiliz. Artık ne gitmek çare, ne kalmak… Ama biliyorum, “Kendi rolümü seçebilirim” diyebilmeliyiz. Kimsenin bana biçtiği hikâyede yaşamak zorunda değilim. Ben kendi hikâyemi yazabilir ve başrolü olabilirim. Benim hikâyemde kahkaha olmalı, bolca tebessüm olmalı. Mutluluk, huzur olmalı, çiçekler açmalı. Ağlayan kadınların olmadığı, çocukların yaralanmadığı hikâyelerde yer almak istiyorum ben. Umutluyum, kalbimde kocaman bir umut büyütüyorum.

Ve bir gün gelecek… O kadınlar aynaya bakıp “Ben buradayım” dediklerinde, bütün senaryolar yeniden yazılacak. Çok geç olmadan kendi hikâyeni yaz ve başrol olmak için çabala. Durmak, beklemek; sadece başkalarının sana verdiğiyle yetinmek zorunda değilsin. Kadın, unutma; sen çok değerlisin.

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
Yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version