Satın Alınamayan Güzellikler

Tülin Erol 72 Görüntüleme Yorum ekle
2 Dak. Okuma

Kimin gücü yetebilir, alınabilecek, ölçülebilecek bir değeri var mıdır bazı şeylerin? Güneş gülümser, ay ışıldar, deniz şırıldar. Sevgi sarar sarmalar.

Maddiyatla elde edilemeyen nice güzellikler içindeyiz, ancak çoğu zaman gözümüzün önünde olan şeyleri görmeyiz. Mesela deniz gören bir evde yaşayan kişi, her gün gördüğü manzaraya aşinadır ve duyumsamaz gördüklerini. Oysa denizi görebilmek ya da kıyısında bir müddet oturabilmek  için kilometrelerce yol gitmeyi göze alan insanlarda vardır. Kimine göre sıradan kimine göre de lükstür. Ay ışığı ve yakamozlar; denize aksetmiş gecenin büyüsü. İnsanoğlu ne kadar şükretse azdır bu güzelliklere. Bakmak ve baktığın yerde bunları görebilmek, içsel huzuru tüm bedeninden ruhuna akıtabilmek…

Ruhunun, eşsiz güzelliğin müziğini duyarak dans etmesi gibidir bunları yaşamak. Gökyüzüne bakın ve sonsuzluğa açılan kocaman bir kapı düşünün. Bulutlardan zıplayarak en yukarılara kadar çıktığınızı ve o esnada geçen uçakta ki dalgın yolcuya el salladığınızı. Uçakların geçişini düzenleyen bir hava polisi olsanız mesela.  Bu hayalleri kurmaya, şiirler yazıp şarkılar bestelemeye bizi teşvik eden işte tüm bu parayla satın alamayacağımız şeylerdir.

Bizi insan olarak çeken de içinde yaşadığımız dünyanın nimetleridir. Aynı pencereden bakan insanlar olsak dahi, her birimizin bakışı farklı bir yere çevrilidir ve farklı şeyler görürüz. Bakmakla görmek arasındaki ince çizgi budur.

Nedeni nasılı sorgulamak yerine akışında ve duyumsayarak yaşamaya çalışmak, hayatın çoğu nimetini görmemize ve daha fazla haz duyarak yaşamamıza fayda sağlar şüphesiz. Bizlere verilen bu güzellikleri kaçırmadan daha fazla gözlemleyerek deneyimlemeliyiz. Hayaller gerçeğe dönüşmeye başladığında ise hayat toz pembe olur. Ruhumuzu karanlıklara değil gökkuşağının renklerine bulayarak yaşamalıyız.

Her zaman kolay olmasa da içimizdeki çocuk bize yardımcı olacaktır. Zaman zaman saklanır o çocuk derinlerimizde bir yerlerde… Çocuk bu ama nihayetinde oyuna eşlik etmeli ve o çocuğu saklandığı yerden çıkarmalıyız. Eline bir pamuk şeker bir uçurtma verip; “Haydi şimdi birlikte oynayalım.” diyebilmeliyiz.

Bu İçeriği Paylaş
Yazan Tülin Erol
Bağlantılar:
Yazar
Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version