Şehrazat’ın Elleri

Dilek Erdem 37 Görüntüleme Yorum ekle
3 Dak. Okuma

Fren yapan arabanın lastiklerininim yolda inlemesiyle arkamı dönüyorum.

Araba yok. Hiç bir şey yok. Uçsuz bucaksız çöl. Çöldeydim. Sadece filmlerde gördüğüm kavurucu sıcaklığıyla tenime işleyen güneş ışığı ve mangaldaki kül kadar yakıcı kumlardan başka hiç bir şey yok etrafta. Her hangi bir gölgelik aramaktan başka bir şey düşünemiyorum. Başımın üzerinde dönüp duran kartalın ansızın peyda olmasıyla tek sorunumun çöl olmadığını anladım.

Çok susadım. Yürüdüğüm yol boyunca canlı olan bir şeye rastlamadım. Karşıda su dolu göleti görür görmez son gayretimle koştum. Elbette ki su değil seraptı. Sonrasında kendimden geçmiş olmalıyım. Yüzüme akan suyla irkilerek uyandım. Çöl bedevisi kılığıyla elindeki suyu başıma boca ediyordu sevgili kurtarıcım. Doğruldum. Su matarasını aldım Boğazıma aktardım. Güneşin yaktığı tenim sızlıyordu. Adam bir şeyler söyledi anlamadım. Arapça konuşuyor olmalıydı.

Oturmuş, geviş getiren devesinin yanına gitti adam. Heybesinden biraz kuru üzüm bir parça ekmek getirdi. Ömrümde yediğim en güzel öğündü diyebilirim. Güneş batmak üzereydi. Bedevi kumların üzerine iki kilim serdi. Serinlik çökmüştü. Adam derin bir uykuya daldı. Ben de uyumak üzere uzandım. Başımın üzerinde bir gölge hissettim. Karanlıkta göz gözü görmese de hissedilir ya hani. Bu güzelliğiyle çölü aydınlatan bir ahuydu. Bana kadehte sunduğu kırmızı sıvı buz gibi görünüyordu. Aldım içtim. Elleri ne güzeldi. Hiç güneş değmemiş gibi. Beyaz peçesinin ardından ağzının gölgesini gördüm hayal meyal. Şurubun boğazımda bıraktığı acımsı buruk tanıdık kokudan irite olmuştum. Sordum. “Bu nedir, içtiğin.”

“Şurup” dedi. “Nasıl bir şurup.” Güzeller güzeli çöl ahusu “Vitamin” dedi. “Vitamin mi? Ama neden?” Gülümsedi Ahu. Güneş gibi parlak ve baş döndürücüydü tebessümü. “Çünkü ihtiyacın var. Zayıf düştün.” Beni tanıyor gibi samimi, içten ve müşfikti. Adının Şehrazat olduğunu söyledi. Hani şu binbir gecenin Şehrazat’ı mı? Cevap vermedi. Uyumuşum. Gözlerimi açtığımda Şehrazat’ın yatağındaydım. Bembeyaz çarşaflar. Tatlı bir meltem esintisi. O Başımda nöbette sanki. Halsizim. Tek duyumsadığım bu.

Şehrazat sürekli şurup veriyor. İçmeye mecalim yok. Güneş vurgunuyum belki. Bilmiyorum. Şehrazat’ın Elleri çok güzel.

Yine uyudum. Uyandığımda başımda baştan aşağıya kadar beyaz tulum ve yüzü steril maskeli güzel hemşire bana şefkatle baktı.

“Geçmiş olsun. Covid 19’dan kurtuldun artık.”

Karım hala yoğun bakımdaymış. Düğününe gittiğimiz baldızımın da durumu ağırmış. Gelin odasında bir akrabalarından sürdükleri rujdan Covit kapmışlar. O akrabaları dün gece ölmüş. Dudağında ruj varken karımı öpmezdim aslında ya…

Fakat, çok güzeldi, Şehrazat’ın elleri.

Bu İçeriği Paylaş
Yazan Dilek Erdem
Bağlantılar:
Eğitmen / Yazar
Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version