Serzeniş Mektubu

3 Dak. Okuma

Yüce yüce dağların erişilmez karı olan, dört mevsim doruklarda kalan, saf, masum, gerçek duygularımın yalanı merhaba!

Ne toydum ne de aç!

Öyle janjanlı şekerlere, jelatinli sözlere kanmayacak kadar büyümüştü yüreğim! Ömrümün ikindi seyrin de sıcak çayımın huzur manzarasından yazıyorum…

Dünya köyünün anlaşılmayan delisi, kalbinin hamurunu pişiremeyen, acemi bir aşığım. Unu yüreğim, suyu inancım, tuzu sen olmalıydın, mayası inanmak, kıvamı aşk!

Hani her gönül kendi ekmeğini yerdi?

Benim ekmeğim kimine çiğ, kimine bayat, kimine tatsız tuzsuz geldi…

İnanıp güvenmenin ne büyük nimet olduğunu bilir misin sen? Hele ki perhiz de olan yüreğe!

Hiç kolay değildi, aşk denilen illetin gönüllü mutmaini olmak. “Hiç ellerimle tutmak istemedim o karı.” Varlığı ve izlemesi keyifti.

Bize çiçeği dalın da sev, insanı Yaradan’dan ötürü, varlığından dolayı sev diye öğrettiler… Kırmadan, dökmeden, incitmeden!

Haya ederek, edep çizgisini geçmeden, hevaya düşmeden, uyduğum oldu. Uyamadığım oldu. Her kapının ardına bir umut sakladım. Anahtarı bulamadığım oldu.

Orda öylece duruyor olman dahi kalbimde baharı yeşertmene, ara sıra bunalan gönlü huzurunda dinlendirmeye, hayalindeki seyrine dahi bazen haktan utanıp, eyvallahın tüllerini örterek izlemeye, ebedi razıydım.

Biz Züleyha’dan sevmeyi, Yusuf’tan (a.s.) sabrı öğrendik!

Biz Meryem’den sessizliği, Hz. İsa’dan (a.s.) aşk uğruna ölmeyi öğrendik.

Hz. İbrahim’den (a.s.) sadakati, Hz. İsmail’den, (a.s.) teslimiyeti, Hz. Yunus’tan (a.s.) bedel ödemeyi… Senin sandığın aşklarla, benim yandığım aşklar bir değildi.

Aynı dili konuşamadığımızdan, yürek dilimi de çözemedin, aşk dilimi de!

Ne desem anlamıyorsun. Bu kadar yabancı iken, bir o kadar benli oluşun garip değil mi? Hani kalpler karşılıklıydı? Bunu diyen şair, yanmak da, tütmek de, kül olmak da bana kaldı.

Senin düşündüğünün sen de aklındasın, rüyalar mesaj verir. Özlemin, dile gelmiş soyut halidir diyen terapist, gönül insanı, aşık, şair artık kimin zikri ise, hiçbiri bana uymuyor… Ben de zamana! Zaman ise aşka, aşk ise sana… Yalan yalan külliyen yalan…

Aşk iki kişilik ise ben bunu tek başıma taşıyamam.

Ya gel tut gönlümün bir ucundan, al üzerime çökmüş bu ağırlığı, hafiflet gönül yükümü ya da bir kere de sen taşı, kalbe hüküm yemiş vuslatı olmayan bu öykümü…

Sevdan başımdan aşkın, yokluğunun tarifi henüz yapılamadı. Ne desem eksik kalacağından, yazıyorum.

Satırlar arasında gizli öznem, noktası olmayan derdim çilem, kalbimin demir parmaklıkları gözleri sürgüsü… Ne kadar sana sitem etsem de kalbim haşa der, aşk bu olsa gerek.

Sevmeye devam eder yürek çirkinlikleri örterek, bunlar şu an ki hislerim.

Yarınlar meçhuldür ama korkarım, ben seni bugün dünden, yarın bugünden de daha çok severim. Dozu yok bu aşkın, sınırı yok, insafı yok. Sadece sevmek var yirmi dört saatlik nöbet. Düşmanı da insanın kalbi, dostu da… Diyeceğim bu kadar.

Sıkı sıkıya bağladığım kalbimden, parmaklarıma dökülen mısralar… Sen hep hoşça kal…

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version