Türkler, Bilim ve Teknoloji Üzerine İnceleme

Sümeyya Çakır 43 Görüntüleme Yorum ekle
5 Dak. Okuma

Türkler, her ne kadar içten, samimi olsa da göçebe hayattan yerleşik yaşama geçmeyi tercih etti. Bu önemli bir değişimdi ve aslında ani sayılabilecek bir zaman diliminde gerçekleşti diyebiliriz. Bir anda yerleşik hayat gibi, bunu medeniyet olarak görmelerinden de ileri geliyor olabilir, bir düzen değişikliği sanayi devriminin oluşturduğu değişimin bile ötesindeydi belki de. Türkler hep sistemliydi. Gerek ordu gerek aile olsun sistematik, uyumlu, hep birlikte hareket eden bir yapıya ve zihne sahipti.

Dünya genelinde Türkler için üç büyük değişim ayağından söz edebiliriz. Biri yerleşik hayat, diğeri sanayi devrimi, bir diğeri internet çağı belki ilerde yapay zeka. Bunların hepsine hazırlıksız yakalandık da diyebiliriz Türkler için. Aslen göçebe yaşam Türklerin tercih ettiği bir sistemdi ve birçok olumlu yanı vardı, en azından Türkler böyle olumlu yanlarını kullanıyordu. Belki de göçebe yaşam varlığını sürdüremedi ve her değişim birer zorunluluktu. Millet olarak, devlet olarak var kalabilmek için yurt tutma stratejisi uygulandı. Bizler Türkler olarak genelde kendi halinde olmayı severiz. Bu yüzden kendi kalabilmek için yerleşik hayata geçmemiş, birlikte hayatını idame etmekle yetinmiş, fazlasına göz dikmeden, sade bir yaşam önceliğimiz olmuş olabilir. Özgürce at koşturmayı, doğayla iç içe yaşamayı, birlik olmayı önemli kabul etmiş olabiliriz. Aynı durum sanayi devrimi için de geçerli; sade bir hayat, doğal bir hayat ve birlik beraberlik. Bunlar güzel şeyler fakat dünyanın gidişatı doğal insana karşı, içi dışı bir insana karşı. Bu yüzden bu yapmacıklık rüzgara kapıldı atalarımız. Türklerin gündemi, çağı takip etmediğini söylerler, masal şey. Atalarımız hep bir değişim halindeydi. Hep strateji geliştirdi ve değiştirdi. Nasıl? Selçuklu devlet yapısı ile Osmanlı devlet yapısı farklıdır. Osmanlı’da evlenme ve taht sahibi olma prensipleri hep değişti. Coğrafi keşiflerle birlikte denizcilik gelişti. Ve değişime açık olmanın en büyük göstergesi Cumhuriyet’tir. Sanayi devrimi bizde başlamamasına rağmen, bunu anında idrak etmiş ve asırlar içinde uygulamaya geçmişiz. Neden değişimin anahtarı biz olmamışız? Aslında savaş stratejileri ve doğa felsefesi açısından ürettiğimiz bir dönem var. Fakat bizce kavimler göçü bizi oldukça zayıflattı. Belki bizim hedeflerimiz, dünyayı algılayış şeklimiz oturup bilim yapmaya el verişli değildi. Olumlu yanlarının yanı sıra olumsuz yanları da vardı savaşçı olmanın. Savaşçı olmak kuşkusuz önemli bir üstünlüktü. Fakat oturup bilim yapanlar, bu lükse sahip olanlar teknolojiyi icat etti. Teknik elbette hep vardı ama teknoloji insanın yerini almaya başladı, insaniyetin yerini almaya başladı.
Bilim teknoloji olmadan faydalı mıdır? Başka bir incelemenin konusu fakat teknoloji kesinlikle olumsuz şeyler barındırıyor. Belki bunu sezen atalarımız bundan imtina etmiştir. Mesela çamaşırları elde yıkamakla, çamaşır makinesinde yıkamak arasında sonuç itibariyle bir fark yoktur. Faydalı olan yanı bunun daha zahmetsiz yapılması vardır. Peki zahmetsiz yapılan her iş faydalı mıdır? Değil tabi ki. Spor yapmadan, bu faaliyetler aracılığı ile sosyalleşmeden sağlıklı olunamaz. Peki sporumuzu ayrı, sosyalleşmemizi ayrı yapsak olmaz mı? Öyleyse şöyle bir tezat vardır: Madem zahmet kötü bir şey ve çamaşır makinesi bizi bundan kurtarıyor, öyleyse kendi zahmetli olan sporu neden yapıyoruz. Dolayısıyla çamaşır makinesinin ne faydası var? Kaldı ki insanlar daha çok çalışıyor ki çamaşır yıkamaktan daha sağlıksız pozisyonlarda, şartlarda. Telefon iletişim sağlıyor ama iletişimden muzdaripiz. Sonuç olarak bu işte bir yanlışlık var. Demek ki faydalı olan daha zahmetli olması değil. Peki teknoloji neden var? Bizce insanların birbiri üstüne bir üstünlük aracı. Kısa süreli bir baskın güç oluşturuyor. Sonra teknolojiyi icat edenler onu kendiliğinden yaymak durumunda kalıyor. Bu döngü devam edip gidiyor. Belki de insan kendini yok edene kadar ya da butün teknolojiyi sıfırlayana kadar. Kendi yaymak durumunda kalıyor çünkü bu efendi köle ilişkisine benziyor. Bir süre sonra onlardan yararlanmak için elindekini paylaşıyor. Bir yandan arada oluşan uçurum kendine zarar verir hale geliyor. Bu yüzden efendi köle arasındaki mesafeyi hep dengede tutmaya çalışıyor.

Bilim ve teknoloji zatında kötü müdür? Yahut bu yarış sona erer mi? Yarış sona erer mi, bilemiyorum ama tabi ki tek başına kötü veya iyi denemez fakat zaruri olabilir. Evet içinde bulunduğumuz insanlık toplumu bunu tek tek toplumlara zorunlu kılıyor ve ayak uyduramayan yok oluyor.
Bununla birlikte ilmin çeşitleri var. Hiçbir ilim türü için onun bir güç olduğunu ve göz ardı edilmesi gerektiğini söyleyemem. Fakat mesela her toplum kendine göre bir alanda gelişmiştir. Türkler bilgeliğe çok önem verirdi. Yaşlılara, bilgilere, haayatı nasıl yaşamak gerektiği konusunda bilgi birikimine. Hatta bunun için öğreti sistemleri bile vardı. Ermiş oluyorlardı. Keza Müslümanların da bu ilimde derinleştiğini söylemek mümkün. Bizce bu ilim daha değerli. Teknik bilgi de geliştirmekteydi ama göçebe olmanın verdiği dezavantajlar da olabilir.

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version