Bizler, farklı renklerden oluşan dünyaların özü bir insanlarıyız. Ya da özü zamanla değişen ve hangi mercekten bakmak istediği sorunsalına takılmış insanlarız demek daha doğru bir tanımlamadır. Bizler neden siyah ve beyaz, bazen de rengarenk kararlar alırız hiç düşündük mü? İnsan psikolojisi renklerle bir bütün olarak devam eder. Sarı, kırmızı, mavi ve yeşil, bunun gibi birçok rengin bizi etkilediği doğrudur. Kırmızının harekete geçirici etkisi bazen bizi indirim zamanlarında aktif bir alışveriş müptelası yapar. Sarı, gençlik kültürünün vazgeçilemez rengi olarak karşımıza çıkar ve eğlenceyi doruklara taşır. Bunun gibi birçok örnek vermek mümkün. Peki ya asıl sorumuza gelelim; bizler yaşarken kendimize bir renk seçtiğimizi düşünelim. Bu renk, günlük yaşamın olağan akışını değiştirebilir mi? Olumsuz başlayan bir günün devamında, sarı renkle karşı karşıya kalan bir genç düşündüğümüzde ortada toplam iki tane evren vardır. Birincisi yaşadığımız ve ikincisi etmenlerle gelişen, bazen de mucize olarak adlandırdığımız noktadır. İkinci evren kendiliğinden gelişir, bazen tamamen insan zihninin bir ürünü bile olabilir.
Düşündüklerimizi yaşadığımızı zaman zaman deneyimleriz. Tam bu aşamada tekrar değerlendirme yapalım. Evet, güne kötü başlamak kendiliğinden gelişir ve sonrasında karşımıza bir “neden” çıkar. Bu sadece renk olmak zorunda değil. Konuyu renkler üzerinden derinleştirdiğimizde “renkler var mı, yok mu?” dedirten bir noktaya geldiğimizi görüyoruz. Bu rengi görmesek bile günün devamını enerjik geçirecek miydik, ya da o anda tamamen farklı bir zihin ürünü meselesinin içindeysek “gerçek” pozitiflik nerede? Tüm bu düşünceler ile aslında asıl kaynağın insan zihninin bir karar verme mekanizması olduğunu görüyoruz. O anda neyi komut haline getirip kendimizi şartlamış olursak onu yaşıyoruz. Başka renkler üzerinden de bu sorunsalları inceleyebiliriz. Mavi, bizi bir kitaba odaklanmamız konusunda kenetlediğinde kendimizi kitabın evreninde buluruz. Bu sefer gerçek, zihin ve kurgusal evrenin dağılımında bir denklem kurarız. Tüm bu etmenler dağıldığında renkler aslında tek bir evrende bile yoktur. Psikolojideki etkisini incelediğimizde bize çok şey anlatıp yol göstermiş olabilir ama incelendiğinde çürütülebilecek bir konudur. Şimdi de hem mavi hem de kırmızı renkle karşılaştığımızı düşünelim. Hem sakin hem de hareketli hissedeceğiz. Aslında hiçbirini hissetmeyeceğiz, sadece renklerin illüzyonunda kendimizi yeni evrenlerde bulacağız. Gerçek dünya dediğimiz, o hissiyatı doruklara uzatan yerde “asıl” diyebileceğimizin arayışındayız.
Sonuç olarak her renk, bizim kararımız, bizim seçimimiz demektir. Renk bir görseldir, biz ise arkasından yürüyen insanlarız. Görselleri biz gibi yaşamaya gerek yok. Renkler bizi etkilese de etkilemese de bir süreç var ve bu süreç milyon tane evrende olsa gerçekleşecek. Bazen insanlar gerçek, zihin ve kurgusal evrenin üçünde de var olurlar. Bu da “asıl” diyebileceğimizin arayışında bizi yorar ve “mutluluk” imkansız ve zor gibi gözükür. Varla yok arasında bir yerde olmaktansa siyah beyaz bir televizyon olmak en iyisi 🙂