Yeme Bozuklukları ve Bilişsel Davranışçı Terapi

Erdoğan Buhurci 36 Görüntüleme Yorum ekle
7 Dak. Okuma

Ünlü psikolog Abraham Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşisini çoğumuz bir yerden duymuş veya okumuşuzdur. Maslow Piramidinin en altında en temel yani fizyolojik ihtiyaçlarımız yer almaktadır. Bunlar; nefes alma, su, boşaltım, cinsellik, uyku, sağlıklı metabolizma ve yemektir. Bu yazımızda bu temel ihtiyaçlardan da biri olan yeme ihtiyacımızdan ve yemeğin hayatımızdaki yerinden bahsedeceğiz. Daha sonra da yeme bozuklukları ve bunların klinik alandaki tedavilerine değineceğiz.

Birey ve Yemek

Doğduğumuz günden öleceğimiz güne kadar zorunlu olarak gidermemiz gereken bir ihtiyaçtan söz ediyoruz. Ömrü boyunca belki de hiç bir nesneyle bu denli bir ilişki içinde değildir insanoğlu. Hayata gözlerimizi açtığımızda kurduğumuz ilk ilişkiyi bile, yani annemizle ilişkimizi bile yemek (süt) yoluyla kurarız. Kurduğumuz her ilişkinin hayatımızın pek çok yönünü etkilediğini ve onun hakkında çok kıymetli bilgiler verdiğini diğer yazılarımızda sıkça bahsetmiştik. Bu perspektiften baktığımızda yemeğin ve yemenin hayatımızdaki yerini biraz daha yakından incelememiz oldukça yerinde olacaktır.

Yemek ile olan ilişkimizi göz önüne alacağımızda her şeyden önce ona yüklediğimiz anlama odaklanmamız gerekmektedir. Bunun için ise içinde yetiştiğimiz kültür ve aile ortamı son derece önem taşımaktadır. Bireyin yetiştiği çevrede yemeğe ve kiloya atfedilen anlam, onun yemeye karşı bakış açısını ve inancını hiç şüphesiz büyük ölçüde etkileyecektir.

Örneğin; güç ve kuvvetin erkeklik ile bağdaştırıldığı, ‘‘Adam gibi ye yemeğini!’’ gibi söylemlerin sıkça kullanıldığı bir ortamda, erkeğin az miktarda yemek yemesi ve zayıf olması kendisini yetersiz ve geri kalmış hissetmesine neden olabilmektedir. Güzelliğin, zayıflık veya fit olmakla bağdaştırıldığı bir toplumda ise (-ki günümüzde sosyal medya bu görevi başarıyla yerine getiriyor.) kadının kilolu olması kendisini çirkin veya değersiz hissetmesine neden olabilmektedir. Verilen örneklerde ortaya çıkan ‘‘ben yetersizim’’ ve ‘‘ben değersizim’’ gibi düşüncelerin iş, okul, romantik ilişki gibi hayatın diğer alanlarına da yansıdığı terapötik görüşmelerde sıkça gözlemlenmektedir.

Yeme Bozuklukları

Yeme Bozukluğu bireyin yeme davranışını, beslenme ile ilgili düşüncelerini, beslenmeye ve kiloya yönelik inanç ve tutumlarını kapsayan çok yönlü psikolojik bir bozukluktur. Kişinin gündelik hayatındaki işlevselliği anlamlı ölçüde bozulur, zihinsel ve davranışsal boyutta çeşitli belirtilerle dikkat çeker. DSM-5’te (Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı) Anoreksiya Nervosa, Bulimiya Nervosa ve Tıkanırcasına Yeme Bozukluğu başta olmak üzere çeşitli yeme bozuklukları yer almaktadır. Bunlardan ve aralarındaki farklardan kısaca bahsetmek gerekirse:

Anoreksiya Nervosa bireyin besin alımını kısıtladığı, kilo alımına karşı bir korku beslediği, aşırı ölçüde kilo kaybı yaşadığı ve beden algısının bozulduğu bir yeme bozukluğudur. Bu bireyler çok düşük beden ağırlığına sahiptirler ve kilo vermek için çıkartma, diyet, aşırı egzersiz veya müshil gibi ilaçlarla telafi davranışları sergilerler. Erkeklerle karşılaştırıldığında kadınlarda 10 kat daha fazla görülmektedir.

Bulimiya Nervosa bireyin tekrarlayan tıkanırcasına yeme dönemleri yaşadığı ve sonrasında çıkarma davranışının sergilendiği yeme bozukluğudur. Tıkınma esnasında kişi kontrol kaybı hissetmektedir. Anoreksiyadaki gibi bir beden algı bozukluğu söz konusu değildir. Ayrıca Bulimik bireyler Anoreksik bireyler gibi aşırı kilo kaybına uğramazlar.

Tıkanırcasına Yeme Bozukluğu ise bireyler, adından da anlaşılacağı gibi, tekrarlayan tıkınırcasına yeme atakları geçirirler. Bu bireyler açlık hissi yaşamasalar bile, her zamankinden daha hızlı bir şekilde doymanın ötesinde bir yeme davranışı sergilerler. Tıkınma davranışı sonrası kötü hislere kapılsalar da Anoreksik veya Bulimik bireyler gibi telafi davranışları göstermezler. Ayrıca Anoreksiklerin aksine kilo kaybetmez, aksine alırlar. Bu bireyler genelde obez bireylerdir.

Yeme Bozuklukları ve Bilişsel Davranışçı Terapi

Yeme bozukluklarında ilaç tedavisi ile birlikte sıkça psikoterapi tedavisi de uygulanmaktadır. Yeme bozukluklarının yapısını ve semptomatik ilerleyişini göz önüne aldığımızda bilişsel davranışçı terapi genellikle en çok kullanılan ve etkililiği kabul gören tedavi yöntemidir. Söz konusu bozukluklarda hem bilişsel hem de davranışsal boyutta işlevsizlikler gözlemlenmektedir; Bilişsel anlamda çarpıtmaların ve yanlış inanç kalıplarının baş gösterdiği, davranışsal anlamda ise sık sık kilo kontrolü veya çıkartma gibi istenmeyen davranış örüntülerinin meydana geldiğini gözlemlemekteyiz. Bunlarla beraber yapılan bilimsel araştırmalar, bilişsel davranışçı terapinin yeme bozuklukları üzerinde etkili olduğunu destekler niteliktedir. Bu araştırma verilerinden bazılarına göz atalım:

Agras ve arkadaşlarının (2000) yaptığı bir çalışmada 200 Bulimiya Nervosa hastası, 20 haftalık bir süre boyunca bireysel olarak BDT veya Kişilerarası Terapiye (KT) bir yıl boyunca izlemeleri yapılmıştır. Tedavi uygulaması sonucunda tıkınırcasına yeme, çıkarma ve diyet kontrollerinin azaltılmasında BDT’nin, KT’ye oranla daha fazla üstünlük sağladığı saptanmıştır. İlk dört hafta boyunca BDT hastalarının %29’unun, KT hastalarının ise %6’sının tıkınırcasına yeme ve telafi edici davranışları bıraktığı belirtilmiştir. Tedavi sonrası taramalarda ise tam iyileşme gösteren hastalar açısından da yine BDT’nin daha etkili olduğu ifade edilmiştir (Şentürk, Z. 2020).

Wilson ve arkadaşlarının (2002) yaptığı bir çalışmada da yine BDT ve KT (Kişilerarası Terapi) karşılaştırılmıştır ve 220 Bulimiya Nevrosa tanısı alan hasta her iki tedaviye de eşit şekilde rastgele atanarak 20 hafta boyunca izlenmiştir. Bu çalışmanın sonucunda da BDT’nin harekete geçme açısından daha hızlı olduğu ve BDT grubundakilerin %62’sinde iyileşmenin belirgin olduğu belirtilmiştir. Ayrıca KT ile karşılaştırıldığında kusmanın BDT için %80, KT için %52 oranında azaldığı tespit edilmiştir. Aynı şekilde tıkınırcasına yemenin ise BDT için %80, KT için %44 oranında azaldığı sonucuna varılmıştır (Şentürk, Z. 2020).

Fairburn ve arkadaşları (2015) tarafından yapılan bir başka çalışmada da KT ile G-BDT’nin karşılaştırılması amaçlamıştır. Bunun için herhangi Yeme Bozukluğu olan 130 yetişkin hastaya rastgele olacak şekilde KT ve G-BDT uygulanmıştır. Tedavi sonrasında ise G-BDT uygulanan hastaların %66’sının, KT uygulananların ise %33’ünde iyileşme tespit edilmiştir. Takipte ise her ikisi için de iyileşmenin devam ettiği ancak G-BDT uygulanan hastalarda bu oranın daha yüksek seyrettiği (%69’a karşı %49) sonucu bildirilmiştir (Şentürk, Z. 2020).


Kaynakça:
Şentürk, Z. (2020). Yeme Bozukluğu Hastalarında Tedavi Motivasyonu ve Tedavide Bilişsel Davranışçı Terapi.

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Psikolog
Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version