Yeraltı Emekçileri

Mehmet Çakır 28 Görüntüleme Yorum ekle
3 Dak. Okuma

Karanlıkların dostları, arkadaşları, hayatlarının büyük bölümünü yer altında geçiren emekçiler. Kömür ve diğer madenleri yeryüzüne çıkaranlar. İnsanlık için gerekli enerjiyi elleriyle sunanlar. Hayatlarının ve ölümlerinin arasında en ince çizgide ve en yakın yaşayanlar. Ülkemizde ve dünyada her yıl emek yolunda karanlıklara gömülüp giden emekçiler.

Her zaman bir yer altı kazasıyla akla gelirler. Roma İmparatorluğu döneminde yaşamış Santa Barbara isimli azize babasının dehşetinden ve baskısından bezmişti. Artık dayanamaz ve kurtuluşu kaçmakta buldu. Kocaeli bölgesindeki bir kömür ocağına sığındı. Emekçiler O’nu kucaklamışlardı ve gizlemişlerdi. Ne var ki baba kızının izini buldu ve öldürttü. Derin bir üzüntüye kapılan emekçiler Barbara’yı unutmadılar. O’nun ruhunun kendilerini koruduklarına inandılar. Artık Barbara madencilerin azizesi olmuştu. Emekçiler Barbara’nın maden ocağına sığındığı gün olan 4 Aralık’ı Dünya Madenciler Günü olarak ilan ettiler.

Ne var ki Alman maden işçisi Max Von Der Grün, emekçilerin bu manevi duygularına saygı duymakla birlikte işçilerin ancak birleştiklerinde ve örgütlü güçleriyle güvende olabileceklerini anlattı kitaplarında ve filmlerinde. Yer altı madenciliğinin tehlikelerini anlattığı kitabında, ‘‘Işığı saatlerce görmeden hayatları çalınan işçiler, doğa üstü güçlere inanmakta değil, diğer sınıf kardeşleriyle birleştiği zaman, gelişmiş teknolojik olanaklarla, gerekli işçi sağlığı önlemleri alındığı sürece kendilerini korurlar.’’ demişti.

1941’den bu yana ülkemizde yaşanan maden kazası ve göçüklerde üç binden fazla işçi hayatını kaybetti. Bin işçi yaralandı.1990 da Amasya Yeni Çeltik’te 68, 1992 Kozlu’da 263 işçi, 1995 Sorgun 37 işçi, 2004 Küre’de 19 işçi, 2006 Dursunbey 19 işçi, 2009 M. Kemal Paşa 30 işçi, 2010 Zonguldak 30 işçi, 2013 Kozlu, 2014 Soma 301 işçi, 2014 Ermenek 18 işçi, 2016 Şirvan 16, en son Bartın Amasra 41 işçi hayatını kaybetti.

Tüm kazalardan sonra ocakların hiçbirinde durumdan ders alıp nasıl önlemler alınması gerektiği konuşulmadı. Haklarını arayan madenciler küçümsendi, dövüldü, tekmelendi. Ocaklar aynı şekilde çalıştırıldı. Zonguldaklı bir işçi, ‘‘İşverenler ne işçi sağlığını, ne iş güvenliğini düşünmüyorlar, yalan söylüyorlar.’’ demişti. Soma’da, ‘‘Madenci arkadaşımın sırtına atılan tekmeyi, ne de yüzüne vurulan tokadı unutamam.’’ Yetmedi, ‘‘Bu işin fıtratında var, adamlar güzel öldüler, diyenleri unutamam’’ demişti. Göçük altındaki ocağa su verilmesi sırasında Ayşe teyze, ‘‘Oğlum yüzmede bilmezdi, ne yapmıştır suyun içinde’’ demişti. Babasının üzgün ve endişeli halini ve yırtık lastik ayakkabıları da unutulmadı.

Madenlerimizin hiçbirinde, ‘‘Kaçış yaşam odaları’’ yok. Dünyada bizden başka Pakistan ve Afganistan’da yok. Soma’da kırk kişilik yaşam odaları olsaydı bütün işçiler kurtulacaktı. Yaşam odalarında bir ay yetecek kadar su, gıda, oksijen, elektrik bataryası, sağlık çantaları ve telefon bulunuyor. Şili’de göçükten yaşam odalarına gelen işçiler bir sondajla kurtarılmıştı. Zonguldak maden işçileri direnişteydi. O zaman dışarıdan kömür alınacaktı. Avustralya ve Güney Afrika’dan gelecek gemilere o ülkelerin liman işçileri Türkiye’deki işçilerle dayanışma yaparak kömür yüklemediler. Böylece dayanışma sonuç verdi. Devrin hükümeti işçilerin haklarını vermek zorunda kalmıştı.

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Öğretmen / Yazar
Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version