Allah Aşkına Nedir Bu Ağırlığımız

Mehmet Aluç 21 Görüntüleme Yorum ekle
3 Dak. Okuma

İnsan güzel olanı yaşamıyor diye güzellik yok olacak değil, bir köşede birimizin yaşaması için bekliyor, bunu ben hep böyle bildim. Çoğu zaman yanına yaklaştım, gurur duydum, bazen uzak kaldım, utandım durdum. Bu duruşumun, yaklaşımımın içimde var olan duygu ve hisleri dünyaya satmış olmamdan kaynaklandığını anladığım anda, hemen aldım duygu ve hislerimi, bedavadan alan dünyadan iyiliğe sattım, bedavadan verdim. Çünkü bedavadan da olsa karşılığı vardı öte âlemde.

Bir kalem var yazdırır var der âleme,
Âlemi bu dünyada kazanırsın.

Kendini kendinden, diğer insandan üstün sanan birçok salak var ve bizler onlarla yaşarken bu yaşamak da bizim imtihanımız. Sabır ederek, ben buna ancak böyle tahammül edebiliyorum. Sanki Rabbim, aklı, fikri ve düşünceyi bir tek onlara vermiş, onlardan başka düşünen yok. Ey düşüncesizler! Siz yalanla, dolanla düşünmeyi bilirsiniz. Hakla düşünmeyi nereden bilirsiniz ki? Belki doğru olanı bulurlar diye bekledik, battıkça battılar. El uzattık, kabul etmediler, battıkça çamurlarını etrafa saçtılar. Allah aşkına yetmedi mi suskunluğumuz? Gerçeği söyleyelim artık…

Yazdıklarımı sakın şikâyet sanmayın, sadece hissettiklerim anlam vermeyerek yaşarken elinden tutamadıklarımın kaymasına seyirci mi kalıyorum, yetişemiyor muyum diye yeniden gözden geçirmelerimdir. Başka ne yapabilirdim, “Birileri el atmadan düzelmez” dediğimizde biz el atmasak düzelmeyecek düşüncesine gelmek istiyorum. Birilerini beklemek çare mi? Oysa onlar gelene kadar ben buradayım, “Ben neden bir şeyler yapmıyorum?” diye kendimi sorgularken, beni zincirleyen nedir, onu arayarak bulmaya çalışmalarımdır en azından. Çıkılması gereken yola, “Daha vakit var” diyenlere rağmen; “Ben neden yola çıkmıyorum, çıkamıyorum” diye kendime sorduğum soruların toplamıdır bu yazdıklarım, böyle de olması gerek ve birilerinin yola çıkması gerek. Kendimi satırlarımın arasına saklamak yerine, satırlarımın her bir imleç hareketi hareket ederek yazarken görünen olmak, size gelen olduğumu bilmenizi istiyorum. Belki içinizde “Gelmene gerek yok, biz hal ederiz. Senden önce varırız derdi olan kardeşimize” dediğinizi duyar gibi oluyorum, ben sizdeki bu güzelliğin bakışına bakmak için koşarak geliyorum, görmek istiyorum öğrenmek istiyorum. Gece sokakta yanan sokak lambasının titrek ışığı gibi titreyerek, içimdeki hüzünleri yakarak, önümü aydınlatarak yürümek istiyorum. İşte az ileride giden ben, neden bu kadar ürkek yürüyorum? Oysa içimdeki kavuşma azmi sahte mi ki hızlandırmıyor, geride kalmam için yavaş adımları attırıyor bana? Gönlümde yanan ışık çok olmasa da, sokak lambası gibi tükenmeye yakın olsa da, ışığı titrek ve az olsa da razıydım. Sanki sönmüş, yakmayı mı unuttum acaba, önüm neden karanlık? Değişmeye başlamak için yola çıkmıştım, hala değişmeyen atmayan adımlarım var. Hala neden bekliyorum, beni tutan nedir böyle? Hissedilenle harekete, hayata geçirilen bir olmuyor mu yoksa?

İşte kendime soruyorum bunları, cevabını yine kendimde bulmak istiyorum. Apaçık yolda oyalanıyorum bu belli, ama neden oyalanıyorum ki? Bir an önce varmayı az önce istemiştim. Şimdi neden bu oyalama taktiğine başvuruyorum ki? Oysa yanıma valiz dahi alamamıştım ağırlık olmasın diye, şimdi ellerim boşken bu ağırlıklar nedir?

Bu İçeriği Paylaş
Yazan Mehmet Aluç
Bağlantılar:
Yazar
Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version