Bir Siyahi Pencere

Büşra Bakırcı 22 Görüntüleme Yorum ekle
3 Dak. Okuma

Siyahın hakimiyetini sürdürdüğü şu hayatımda, yine bembeyaz umutlarla uyanmıştım yeni güne. Dünya; maviden yeşile geçişli, içindekiler alacalı ve ben koskoca ummanda sanki tek siyahtım. Rengi bir göz içimde, bir dişlerimde işte bir de avuçlarımda görürdüm ona da renk denilirse. Umutlarıma ne zaman hayıflanmanın ucu dokunsa kendimi ayna karşısında bulurdum. Uzatıp kolumu aynaya, omzumdan sarsar öyle de bir sahiplenir korurdum şu bir türlü sevdiremediğim rengimi. “Her şeyi seçebilirdi insan şu hayatta, bir varoluşu seçemezdi ya” derdim. Uzanır kayıp gidişi belli olmayan gözyaşlarımı siler, tesellim ile toparlanan bedenimin zor bela aynadan silinişini izlerdim.

İki lokma yemek için kahvaltıya oturup; iki lokma yiyemeden sek kahvemin rengine odaklanıp, bir yudumdan sonra avuçlarımın içine bırakırdım başımı. İçimle dışımı bir tutarlardı ya hani, en çok da buna yutkunamazdım. Bir yudum kahve de kalırdı boğazımda tükürsem düşmez, yutsam inmezdi boğazımdan.

Dışım siyah diye, siyah olacak değildi ya içim. Bedenim siyahtı belki, ya ruhum? Deli tayların koştuğu kırlar kadar renkliydi, renkli olmasına da görebilen bir bendim yine bir bendim. El alemin tiksinircesine baktığı, çoğu kez göz kaçırdığı şu rengimde her mevsim öyle farklıydı ki, kışı bile bir başka severdim.

Anlamadığım, anlamlandıramadığım bir öteleme, bir hiçe sayıştı maruz kaldıklarım. Hiç insan renginden dışlanır mı derdim? Öyle bir yerdeydim ki içimdeki uçurumun kıyısında, bütün beyazlar dostumdu da tüm beyazlar bana düşmandı, oturur bir de buna yutkunamazdım.

Dünyam mı farklıydı, neydi evrende yaşamamıza engel olan? “Ben insan değil miyim” derken, utanırdım kahveme gölgesi düşen ağlayan kendimden.
Bir siyahi ben böyle düşünürken, ya diğer renktaşlarım ne düşünürdü?

Rengimiz birdi ya acımız?

Ya kırgınlıklarımız.

Dışlanmışlıklarımız.

Oysa durup bir düşünsen; suyumuz birdi, aşımızda birdi.

Soluduğumuz hava bile birdi de bizi bize kırdıran rengimizdi.

Siyahtım ya ben hani simsiyah, kimsenin kabul etmediği rengim şimdilerde bir fikrin öznesiydi..

“IRKÇILIK”.

Tabi ya beni başka neyin öznesi yapabilirlerdi ki; siyahım kavruk rengim başka neyin konusu olabilirdi.

Kim benden Irkçılık olmasa bu kadar söz ederdi?

Bunları düşünürken, o kahvaltı sofrasından kalkıp ne ara gelmiştim annemin mezarına.

Bu kez farklıydı gelişim.

Bu kez özlemi dile getirmek değildi niyetim.

“Kalk anne diyesim vardı kalk anne.
Siyahımla alay ediyorlar, beni şu cihanda yok sayıyorlar, kalk anne kalk çocuğundan iğreniyorlar” diyesim vardı.

Dünyanın ayağa kalktığı renktim ben anne; kiminin savunduğu kiminin sustuğu, kiminin yuttuğu, çocuklarını yanımdan kaçıran annelerin korkusuydum be anne.

Karar verdim anne, seslenmeliydim haykırmalıydım rengimi, utanmamalıydım kendimden.

Çünkü;

Bugün susarsam sanki tüm siyahlar sonsuza dek susacak asla söz hakkı verilmeyecek gibiydi.

Bugün susarsam bir daha asla sesim çıkmayacak gibiydi.

Ve bugün bu dakika beni okuyan sen, sen de susarsan hiç açılmayacaktı pencerem, güneşi görmeyecekti çiçeklerim. ÜZERİME IRK PERDESİ ÇEKİLECEKTİ.

Sen de susarsan “IRK” kalacak adım…

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version