Dergah

Melda Vatancı 19 Görüntüleme Yorum ekle
3 Dak. Okuma

Çöllerden aştığı bu aşk yolunun en zorlu kısımlarını nefsi ve kalbi arasındaki savaşta vermişti. Nefs mertebelere yükselmesini engellemek için elinden geleni yapıyordu. Kalp ise adeta onu lanetlenmiş bu dünyadan gökyüzüne çıkartmaya çalışıyordu. “Hayır!” dedi. Bu savaşa bir son vermeliyim. Bir hiç olsam bu alemde savaşın sonunu görebilir miyim?

“Kim galip, kim mağlup takdir Allah’ın iken ben kendimi ne sanıyorum?” diye söylendi. Her geçen gün dünyadaki yokluğa bir adım atarken öteki dünyada yeniden doğuşa ne kadar hazırım ki? Bilinmez soruların cevaplanamaz cevaplarını arıyorum. Kainatın esrarengiz raksını her geçen gün gözlerimle şahit olurken nasıl inkar edebilirim ki?

Nefsim ben varım diye her sabah bana bağırırken bunları işitmemek için sağır olmam gerekirdi. Ya da kalbime o kadar uzağım ki hiçbir şeyi duyamıyorum. Kendimi duyamıyorum belki de.

Ruhuma karşı kör, sağır ve dilsizim. Kalbimin derinliklerinden gelen sesleri anlamlandıramamak böyle bir şey olsa gerek. İçinden bir ses “Ey yolcu Yunus ol! Yunus olamıyorsan da insan ol” cümlesini söylüyordu.

İnsan değil miyim zaten?” diye söylendi. “Her gibi aklım, kalbim, ruhum ve bedenim var” dedi. Kalbi bir okyanusa dönüşmüştü bir tsunami gibi her yere taşabilecek bir sele dönüşmüştü. Dergahtan bir ney sesi gelmeye başladı. Ardından dünya ile birlikte semazenler dönüyordu. Ruh hali, halden hale geçiş yapıyordu. Aklında ise hissettiği bu manevi mutluluk vardı.

Hayatı dünyanın bir köşesine çekilmiş bir inzivadan farksız değildi. O da kalbinin bir köşesine çekilmişti. Fani dünyada aradığı şey ise ölümsüz gerçeklerdi. Zikirler yeryüzünden arşa ulaşıyordu. Bulutlar nurla kaplanmıştı. O gece göklerden yağan yağmur değil. Rahmet, dua ve bereket yağıyordu. Fakat bunu hiç kimse bilemiyordu.

Kaybolan sevgiler, güven, dostluklar arasında ömrü geçip gitmişti. Değer verdiği her şey kaybolup gitmişti. Değersizlik duyguları içinde hayatı tam bir hayal kırıklığıydı. Bu yüzden iyi ki buradaydı. İyi ki buradaydı.

Dergahın kapı eşiğinde beklerken, “Geçmek istediğim 4 kapı var. Bunlar Şeriat, Tarikât, Marifet ve Hakikât kapılarıdır. Bu kapılardan geçebilseydim hayatım çok farklı olabilirdi. Bense tevbe kapısının tam önündeyim. Tevbelerimle karışan dualarımın arasında yaşayıp gidiyorum. Buradaki İlimlerin ışığında çaresizliğime çözüm arıyorum.”

Bir ney sesi geliyor uzaklardan, adeta ruhlara şifa veriyor bu musiki… Sisler arasına dalan düşünceleriyse adeta bu belirsizlikten arınıyor, kalbindeki nurlarla birlikte yeni rüyalara dalıyordu.

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version