Politika ve Hayat

Melda Vatancı 24 Görüntüleme Yorum ekle
2 Dak. Okuma

Tüm dünyanın kaderini belirleyen en önemli unsurlardan biri politikadır. Politika işleyişi itibariyle insanlara zarar vermeyen ve insanların refahını önemseyen bir şekilde olmalıdır. Bazı ülkeler bunun bilincindeyken gelişmemiş ülkelerde ise politika anlayışı da değişmektedir.

Bazen her politika kurtarmak adına yapılır. Buna rağmen günün kurtarıldığı düşünülse de gelecek kurtarılamaz. Bu da toplumlarım uzun yıllarını heba etmesine neden olur. Bu yüzden popülist anlayış yerine daha ilke ve prensipler odaklı bir düşünceye doğru geçmek gerekmektedir.

Kitle iletişim araçlarına sahip olan bir yönetici bunu kendi lehine kullanarak yeni bir toplumsal mühendisliğe girişmesi doğru değildir. Fikirler önemlidir fakat günümüz dünyasında fikirlerin etki alanının yaygınlığı daha önemlidir.

İnsanlar geçinmek için ve ihtiyaçlarını karşılamak için yaşarlar. İhtiyacını karşılayamayan bir insanın hayatının devamını sağlamak dışında bir şey yapması beklenemez. Bundan dolayı bu tarz bir bireyin düşünmesini ve üretmesini istemek hayal olacaktır.

Bazı toplumlar yozlaşır ve yaşam da bir çöplüğe dönüşür. Bu çöplükten bir şeyleri kurtarmaya çalışmak mümkün değildir. Gereksiz o kadar çok fikir birikir ve maalesef fikir çöplüğüne dönüşen bir bidon haline gelir her şey. Uzay çağında yaşanan ‘akıl tutulmasıyla‘ birlikte toplumlar bir kısır döngü içine girerler.

Anlamsız fikirler zihinleri kapladığı zaman, insanların hakkının yendiği dönemler geçtikten sonra hayatta değişecektir. Aydınlık bir güneş gibi doğduğu zaman da cehaletin karanlığı aşılacaktır. Umutsuzluk insanların en büyük düşmanıdır. Cehalet ve umutsuzluk bir araya geldiğinde ise yozlaşma ortaya çıkar. Bu yozlaşmanın uzun sürmesi toplumları yoğun bakıma doğru götürecektir. Belki de tarihten silecektir.

İnsanların kendi bireysel hayalleri olduğu gibi toplumların da kollektif rüyaları vardır. Toplumsal gücü kanalize eden en önemli unsur da budur. Toplumsal menfaatlerin itici gücü toplumun yavaş fakat etkili hareket etmesine neden olur. Fakat şu unutulmamalıdır ki toplumların tarihsel hafızası da aynı olmalıdır. Eğer bu tarihsel anlayışta tahribata uğrarsa bilinci gerçeklerden uzaklaşmış ve geleceği de öngörülemeyen bir toplum haline gelebilir.

EN BÜYÜK TEHLİKE DE BU DEĞİL MİDİR?

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version