Firuze

Gülay Eker 37 Görüntüleme 11 Yorum
4 Dak. Okuma

Bazı sözler vardır, yazılar, resimler, görüntüler, sesler ve bazı şarkılar…

Derinden gelir, deprem gibi. Kısa sürer ama sarsar bizi.

Çekim güçleri çok fazladır. O kadar fazladır ki, o an ne yaptığımızın hiçbir önemi yoktur bizim için.

Bazen ona arabamızda yakalanırız. Direksiyonda olmayan diğer elimiz istemsizce radyonun ses düğmesine gidiverir.

Yolda yürürken, rüzgar gibi gizlice girivermişse nağmeler kulağımıza, müziğin geldiği yöne uzun süre bakmaktan alıkoyamayız kendimizi.

Mutfakta yakalanmışsak eğer şarkının efsunlu büyüsüne, eyvah! Sütü taşırabilir, soğanları yakabiliriz, kimbilir.

Ne demişti Üstad Zeki Müren: “Ah bu şarkıların gözü kör olsun” 🙂

Bazı şarkıların sözleri, bazılarının da melodisi bizi kendine bağlar. Hatta sözleri bizim yaşantımıza, hayat tarzımıza hiç uymaz ama melodisi bizi başka diyarlara alır götürür. Direnmek ise divaneliktir.

Ruhumuzu okşar, bir yaz meltemi gibi serinlik, dinginlik verir. Ruhumuz o melodi ile adeta dans eder. O anlar sadece bize aittir ve sadece bize özel.

Yaşımız çok küçükken, yine çocukluğa mı ineceksin diyeceksiniz ama evet çocukken, çok sevdiğimiz şarkılar vardır. Sözleri bir çocuğa göre çok yaşlı…

Yıllar geçer ve o çocuk o şarkı sözleri ile yolunun kesiştiğini keşfeder.

Yıllar öncesinden sevdiğimiz şarkı sözlerini artık yaşamaya başlamışızdır.

Sevdiğimiz şarkı âdeta biz oluruz. Farkına varınca da şaşar kalırız. Bu herkese de nasip olmaz.Zaten bunu fark edebilen çok az insan vardır.

Kara trenler, selvi boylu yarlar, sarı gelinler, magusa limanları, ne de kaybolalımlar vardır hayatınızda ama seversiniz işte nedenini kendinizde bilmeden…

Belki de bir kıtasında sevdiğini göklere çıkarıp diğer kıtasında en derin çukurlara atan şimdilerin şarkılarına benzemediğindendir.

Belki birbiriyle zıt duyguları içinde barındırmadığı içindir, eski şarkıları sevmemiz yada dinlerken yara almamamız.

Şarkılar insanı yaralar mı? Yaralar. Hem de öyle bir yaralar ki siz hiç fark etmezsiniz.

Oysa , zaten ağırlaşmış şu yaşamda, yüreğimize su serpmeli şarkılar. Hayata bağlamalı.. Gülümsetmeli bizi… Hatta coşturmalı tüm duygularımızı… Ağlamak bile haz vermeli. En önemlisi de sözleri kalbimize şifa olmalı.

İşte öyle bir şarkıdır; FİRUZE…

“Kıskanır rengini baharda yeşiller,
Sevda büyüsü gibisin sen Firuze.
Sen nazlı bir çiçek, bir orman kuytusu,
Üzüm buğusu gibisin sen Firuze…”

Sözleri masalımsı, müziği berrak bir su gibi akar yüreğimize…

Kimileri sevgilisini, kimileri yaşamı, kimileri de kendini bulur, onu dinlerken.

Bazı şarkılar zamansızdır. Kült şarkıların zaman ve takvimlerle işi yoktur, çünkü. Her yıl yeniden çiçek açan köklü bir ağaç gibidirler.

Zamana ayak uydurmaya çalışmazlar, zaman onların içinde kaybolur. Anlayacağınız yıllar onları eskitemez ama onlar yılları ve bizleri yaşlandırır.

Herkes firuzeyi bir aşk şarkısı sansa da aslında bir annenin kızına yazdığı sözlerdir. Belkide bu derin duygular onu bu kadar güçlü ve efsane yapmıştır.

Aysel Gürel, çok sevdiği kızı Müjde Ar için yazmıştır onu.nMüziği ve düzenlenmesi Attilla Özdemiroğlu’ na aittir. Elbette Sezen Aksu’nun sesiyle artık efsaneleşmiş, bir klâsik haline gelmiştir.

Kimimizin çocukluk, kimimizin ilk aşkında tanıştığı FİRUZE’dir, O. Firuze’yi anlatmaya ne kadar çabalasam kelimelerim yetersiz kalacaktır.

Ne üzüm buğusunu hissettirmeye nede güzelliğin bir bedel olduğu gizemini anlatmaya gücüm yetmez.

Firuze’nin neden, acele etmeyip beklemesinin sebebini ve neden ağlaması gerektiği sırrını belki hiç bilemeyeceğiz. Çünkü herkesin kendi hikayesi vardır. Kendisine ait ve sadece kendisine özel.

Bilinen… Bilinmeyen… Ve hiç bilinmeyecek olan…

Belki şimdi açıp dinlersek fısıldar bize sırlarını.

Kimbilir…

Büyük üstadlara en derin SAYGILARIMLA…

Bu İçeriği Paylaş
Yazan Gülay Eker
Bağlantılar:
Öğretmen / Yazar
11 Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version