Hayallerle Büyümek

Gülay Eker 28 Görüntüleme 10 Yorum
3 Dak. Okuma

İnsan ne zaman, hangi yaşta hayal kurmaya başlar, hayal ile gerçeğin ayrımını yapar?

Çocukluk yada çocukluğum deyince, hayallere dalıyorum ya, çocukken de büyüklüğümün hayallerini mi kurardım acaba? Eminim öyleydi, pek hatırlamasam da…

Oyunlarımız ele veriyor hayallerimizi. Bebeklerimiz vardı renk renk, çay takımlarımız, tencere tavalarımız, evcilik oynardık yada tır şoförü, kepçeci gibi. Tam bir hayal dünyamızdı oyunlarımız, bitmek bilmezdi maceralarımız. Daha fazla dalarsak çıkamayacağım içinden, oyunlarımız uzun bir hikâye. Bir yazı hak ediyor sanırım.

Bize küçükken “çok hayal kurma, sen ne kadar hayalcisin” diye öğrettiler, ne kötü. şimdilerde anladım ki hayal kurmak çok iyi hatta hedefe götüren yolun başlangıç çizgisi gibi… Şimdiki büyükler öyle değil iyi ki, yani pek çoğu. 😉

“Her şey hayallerle başlar demiş düşünür” , diğeri; “İnsan, düşleri öldüğü gün ölür” demiş.

Biri başlangıçla, diğeri bitişle bağlamış hayalleri…

İnsan daha dünyaya gelmeden önce anne babası hayal kurar onun üstünde cinsiyetinden başlar, kız mı yoksa erkek mi diye? Çocuk doğar ne zaman adım atacak hayalleri, sonra sonrası…

Rüyaya bazen düş bazen de hayal demişler? Çok farklı şeyler olsalar da hayalleri hep rüyaya benzetmişler, sanki hiç olmayacak yada farklı bir zaman, mekan gerekiyormuş gibi. Rüya gibi görmemek gerek hayalleri. Mavi dünyada olmalı hayaller, farklı bir gezegene ihtiyaç yok ki küçük prens gibi. Gerçekleşmesi için olmalı yani.

İnsana verilen her bir özelliğin boşuna verilmediğine inandım hep, gözler görmek için, kulaklar duymak için ise, hayal gücümüz de hayal etmemiz için değil midir?

Depremler olur, göçük altında kalanlarımız olur saatlerce. Onu yaşama tutunduran tek şey tekrar sevdiklerine kavuşacağı anın hayalidir. Beton toprak karışımı koku arasında gözlerini kapatınca, kendini annesinin şefkatli kolları arasında uyuyor hayali ile delirmez insan belki o zifiri karanlıkta…

Günlerce hasta yatağında yatıp duvarlar üzerine gelince, insan gözlerini kapatıp, masmavi bir deniz kenarına atar kendini, burnuna çeker yosun tuzlu deniz kokusunu, ufka bakar, sonsuzluğa bakar gibi.

Evladını yitirmiş bir baba için “Bir gün buluşacağız farklı bir mekanda” hayali değil midir onu ayakta tutan.

Sevgililer nasıl dayanırdı ayrılık acısına, uzaktan sevmeye. Bunca şiirler nasıl yazılırdı hayaller olmasa. Aşığın vuslatı hayallerde saklıdır.

Ya romanlar, hikayeler nasıl ortaya çıkardı? Pinokyo, Parmak Kız, Superman nasıl çocukluk arkadaşımız olurdu bizim?

Daha nice kelam edilir hayal hakkında ama “Lafın kısası makbuldür” demiş büyüklerimiz.

Öyleyse yazımı farklı bir şekilde bitireyim. Rica etsem gözlerini kapar mısın birazdan ve çok istediğin şeyin olmuş halini hayal eder misin ve olsa…

Zaman ayırıp, okuduğun için teşekkür ederim, iyi ki varsın, kendine iyi bak, hoşça kal.

Bu İçeriği Paylaş
Yazan Gülay Eker
Bağlantılar:
Öğretmen / Yazar
10 Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version