İçerdeki

Feyza Tunay 23 Görüntüleme Yorum ekle
6 Dak. Okuma

Yapacağınız en güzel sevgi kucaklaması, kendinizi bütünüyle kucaklamaktır. Sonra tüm evreni ve içindeki her şeyi ve herkesi kucakladığınızı fark edeceksiniz.
(Adyasanti)

İnsan şimdiye kadar hep Dünya’nın oluşumunu, uzayı, evreni merak etti. Varoluşunun devamında da mutlaka ki öyle olacaktır. Bu merakın kaynağı nedir ve elbette asıl neyi aramaktadır? Koskoca varlık aleminde belki de yalnızlığını gidermek istemektedir.

Dışarıda olan dikkatimizin bir kısmının ne yazık ki çok azını içimize veriyoruz. En derin kucaklaşma orada, kendi içimizde… Kainat, bilgeliğinin anahtarını kendisini anlamayana verir mi dersiniz? Ham madde, Öz bir kavuşumu bekliyor. Bu kucaklaşma nasıl olacak peki? Hatalarla, güzellikler ve iyiliklerle, eksikliklerle, yanlışlarla kendini kabul ederek mesela! Sadece oluş halinde akarak, kendi mağaralarını, dehlizlerini fark ederek, belgeselde bir kuşu merakla izlercesine, keşfedercesine ve bir o kadar da şefkatle… Evet mümkün! Seni, sen sardıkça sarılmaya gelecekleri de kucakla bakalım. Nasıl kucaklamayasın ki? Kızgınlık mı, öfke mi, fikir ayrılıkları, statüler mi? Ne tutacak seni? İçindeki tanrısal parçacığın titreşimi arttıkça, sen onu daha görünür ve daha görünür kıldıkça gül de bülbül de BİR olacak. Acı da tatlı da öyle… Yolun yol olacak ama nasıl? Büyük bir aşkla… Ancak yine insan kılığında, belki başka sıfatlar, nitelikler, görünüşler, statüler kazanarak ve hiç yılmadan… Yine devam, yine devam!

Bu bir sevda yolculuğudur dostlar, kendinizi küçümsemeyin. Nefsi peşi sıra düşmüş her canın bu Dünya’daki hayat yolu sırat köprüsü kadar ince değil. Seçimler yasası gereği irade ile yaratılmış her varlık, yine kendi seçimleri doğrultusunda kader ve karma harmanıyla aslında kendinden kendine yolculuk etmektedir. Peki ya ne için?

Oku!
Önce kendini.
Sonra göze görünen muhteşem yaratılışı,
Dünyayı.
Sistemi, galaksiyi ve elbet en son tüm kainatı…

İlmi isteyene Ver’en, gönülden talep edersen sana kanat da verir. Kâh indirir, kâh bindirir, kâh uçurur, kim bilir?

O’nun ilminden hiçbir şeyi -dilediği müstesna- kimse bilgisi içine sığdıramaz.

Kendinizi ölçülmesi mümkün olmayan büyüklüklere doğru götürün… Bedeninizden tümüyle kurtulun ve sonsuzluk olun! İşte o zaman Tanrı’yı anlayacaksınız… Hiçbir şeyin sizin için imkansız olmadığını idrak ederek, kendinizi ölümsüz olarak görün! Kendinizi tüm sanatı, tüm öğrenilecek şeyleri anlayabilen biri olarak ve yaşayan her canlı varlığın doğası olarak görün! Tüm yüksekliklerden daha yukarı gidin ve en aşağı şeylerden daha derine inin! Ateşten ve sudan, kuru ve ıslak olan her şeyden vücuda getirilmiş olan her şeyi duyularınızın içinde toplayın ve bir anda cennetteki, karadaki ve denizdeki her şey olun!
(Hermes Trismegistos)

O’nun Nur’undan bir parçayla yaratılan insan, ne çabuk unuttu insanlığını, potansiyelini, içindeki evreni… Bu satırların her biri ruhunun derinliklerinde uyuyan parçacığına çağrı olsun, hatırlamaya vesile olsun. Beden bir elbisedir, ruhun tesirini kuvvetlendirme yolu inançla, iradeyle, seçimle, bilmekle, farkındalıkla olur. Tekamül ederken bir de kâmil olmak var, kemâle ermek var. Tüm bu deneyimleri yaşarken insanın asıl hedefi kendisi olmalı, bütünsel bir bakış açısı kazanabilmelidir. Çünkü yol oraya, varış bu yoldandır. Halden hale girerek, doyasıya yaşamak, tefekkür etmek, yaratılış bilinciyle dolmak, hayranlık duymak, hayret etmek akıl sahiplerine yakışır.

Sizi bilmem ama ben, hasret duyuyorum insanın insana ve diğerlerine olan koşulsuz sevgisine, dostluğa, sarılışa, Öz bilince… Hasret bilinenedir, bilinmeyene hasret çekilmez.

“Aynı daldaydık aynı daldaydık,
Aynı daldan düşüp ayrıldık,
Aramızda yüz yıllık zaman,
Yol yüz yıllık…” diyor Nazım Hikmet.

Tüm ruh parçaları aynı daldaydık. Farkında değiliz, yine aynı daldayız. Çünkü zaten hep aynı daldaydık. Sadece her gün yeni ayrılıklar türeten bir çarkın içerisinde bambaşka rüyalara daldık.

Bedenlenişini, maddeyi öğrenme serüvenini Anadolu topraklarında olmakla gerçekleştiren her birimizin içindeki boşluğun temel sebebi, salt bireyselliği zorbalık halinde süslü tepsilerde sunan sistem ve bize tatlı gelişindendir. Sorumluluğu başkalarına atıp geçmeyelim, bu yolla öğrenmeyi seçen de bizleriz. Anadolu’da maddeyi öğrenme sürecindeki hiçbir ruh, bencillik düzeyinine varırcasına olan bireyselliği, içselleştirmesi mümkün değildir. Elindeki simidi yanındakine bölen, misafire ısrarla ikramda bulunan, yediren, doyuran, besleyen, sonraki nesillere vatan bırakmak için canını feda edendir bu ruh… Uyanış hatırlamakla başlar.

Taş olarak ölmüştüm, bitki oldum.
Bitki olarak öldüm ve hayvan oldum.
Hayvan olarak öldüm, o zaman insan oldum.
Öyleyse ölümden korkmak niye?
Hiçbir sefer kötüye dönüştüğüm,
Ya da alçaldığım görüldü mü?
Bir gün insan olarak ölüp, ışıktan bir yaratık, rüyaların meleği olacağım.
Fakat yolum devam edecek,
Allah’tan başka her şey kaybolacak.
Hiç kimsenin görüp duymadığı bir şey olacağım.
Yıldızların üstünde bir yıldız olup,
Doğum ve ölüm üzerinde parlayacağım.
(Mevlana Celalettin Rumi)

Her şey olduk da, insan olmanın erdemlerini kazanmaktan şöyle bir iki adım geri durdur olduk. Işık olmaya niyet ettik, tekrar karanlığa soyunduk. Ancak bilmelisin ki, hatırladığın zaman, işte o zaman, hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, olamaz, olmasının imkanı yok. Çünkü o kudret bir kez uyandı mı, dünyalara bedeldir. Ben naçizane, tohumlar ektim bu satırlarla göğsüne. Sula, besle, büyüt diye.

En büyük motivasyonundan biri olsun; sen olmasan eksik kalır. Ve bir hatırlatma daha;

Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur.
(Mustafa Kemal Atatürk)

Yürünecek çok yol var, gelin aşkla beraber olsun.

Bu İçeriği Paylaş
Yazan Feyza Tunay
Bağlantılar:
Yazar
Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version