İnsana Ait Bir Hece “Kültür”

Banu Yurtsever 42 Görüntüleme Yorum ekle
3 Dak. Okuma

Kültür geçmişimizden günümüze uzanan en önemli değerlerimizdendir. Biz kültürü iki ayrı kolda inceleriz; “Maddi Kültür” ve “Manevi Kültür”.

Bu yazı da ise maddi ve manevi kültürün kenetlendiği noktalar üzerinde duracağız.

Çoğu zaman eşyada kendi zamanımızın izlerine rastlarız. Atılan her eşyada geçmişimizden ya da ona yüklediğimiz anlamlardan da koptuğumuz yanılgısıyla bağlanırız bizi biz yapan eşyalara,

Bu bağlamıştı yaşarken bir nesnenin sunduğu malzemeye hapsolmadın anlamsızlığı çoğu kez gözümüzden kaçan bir ayrıntıdır.

Adeta kendi kelepçemizi biz takarız ellerimize, bedenimize, ruhumuza… Fakat bu, vefa ile harmanlanan mutlu bir hapsoluştur. İnsana duyduğumuz vefa gibi eşyaya da bir “VEFA” borcumuz vardır.

Vefa ile eşyaya sahip çıkmak da,eşyanın kölesi olup ona bağımlı olmak da aslında bize bağlıdır.

Mevlevihanelerde, Osmanlı geleneğinde, az fakat öz birçok anlam ihtiva eden eşyalara rastlamak mümkündür.

Örneğin; “Cümle Kapısı” adı verilen kapı,ampir üslubunda bir kapıdır .Ve dış yüzünde İkinci Mahmud’un 1835’de inşasına dair onarım kitabesi, iç yüzünde 1791’de Üçüncü Selim tarafından mevlevihanenin yenilendiğine dair Şeyh Galip’in yazmış olduğu kaside bulunur.

Eşyaya yüklenen anlamlara baktığımızda kültürün maddi bir kolu olan eşya ile, manevi bir kolu olan geleneğin aslında birbirini tamamlayan iki öğe olduğunu görürüz.

İnsan yaşadığı sürece gelenekler ve eşya da değişkenlik göstermektedir. Çünkü zaman,her zaman yeniliklere gebedir. Gelişen ve değişen Zaman bize farklı bir açıdan yenilik algısı sunmaktadır.

Eşyanın bize değil, bizim ona bağımlı olduğumuz bir zaman metaforundayız. Bu nedenle geçmişimizdeki geleneğimizi oluşturan ve içine insanların anlam yüklediği eşyanın değeri şimdinin eşyasından oldukça farklılık arz etmektedir.

Yine geçmişte çokça kullanılan fakat şimdilerde unutulmaya yüz tutmuş eşyalarımızdan biri de semaverdir. Adını çokça duymamıza rağmen kullanımı eskiye nazaran azalmaktadır.

Semaver ondokuzuncu yüzyıldan itibaren Orta Asya’da kullanılmaya başlanmış ve semaverden akan çay Ahmet Yesevi’den gelen miras olduğuna akan çayın şifalı semaverin de şifa dağıtıcısı olduğuna inanılırdı.İnsanlara hayat verici,dertleri dağıtıcı olarak görünür ve şifahaneye benzetilirdi.

Geçmişte eşya bu denli çeşitli anlamlar ihtiva ettiği için geleceğin ayrılmaz bir uzvu halinde karşımıza çıkmıştır.

Ve biz bu zamanın şimdisinde belki de geleceğe bırakılacak olan kültürü oluşturuyoruz.

Unutmayın kültür; yıllar, asırlar boyu uzanan bir olgudur ve bu kültürü bir nevi insanlar oluşturur.

Siz geleceğe neler bırakmak isterdiniz?

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version