Merdiven Boşluğu

Gülhan Özbay 20 Görüntüleme 5 Yorum
10 Dak. Okuma

Güneşsiz bir gün. Etrafta dolaşan anlamsız kara bulutlar damlalarını bırakıyor yeryüzüne. Çiçekler solmuş kokularını kaybederek, topraklarını çürüterek. Soğuk bir rüzgâr değiyor tenlere, derisini ürpertiyor insanın. Göller kurumuş, akarsular dinginleşmiş. Yapraklar terk etmiş ağaçları, ıssız sokaklara dökülmüş, genç bir adamın ayağı altında ezilir olmuş hepsi. Kokmuş bir şehirle baş başa kalmış o da. Endişeli bakışlarla evlerin kapılarını vuruyor, pencerelerini yumrukluyor. Gelecek herhangi bir sese dikiyor kulaklarını. Nefes bile almıyor, bekliyor, izliyor, hiçbir şey olmuyor…

‘‘Hava bugün ne kadar bozuk’’ diyor tanıdığı bir ses. Arkasını dönüyor, dudaklarının kenarı kıvrılıyor, sevinçten gözleri parlıyor. Koşuyor hemen adamın yanına. Sıkıca sarıyor yorgun kollarıyla.

‘‘Baba’’ diyor kızarmış gözleriyle. ‘‘Demek buradasın. Demek sana hiçbir şey olmadı.’’

Adam tedirginlikle bir adım geri çekiliyor. Genç adamın gözlerini bir hayal kırıklığı bürüyor. Korkuyla, ‘‘Baba’’ diyor. ‘‘Beni hatırlamıyor musun?’’ Adam, ‘hayır’ anlamında kafasını sallıyor. Genç adam arkasını dönüyor, elleriyle hıçkırıklarını engellemeye çalışıyor. Yüzünü adama döndüğünde, ‘‘Benim’’ diyor ellerine uzanarak. ‘‘Oğlun, Eris.’’

‘‘Seni tanımıyorum’’ diyor adam ellerini çekerek.

‘‘Hayır baba çok iyi tanıyorsun.’’ Adamın kafasını avuçlarının içine alıyor. Alnını alnına yaslıyor ve kısık sesle şunu diyor. ‘‘Herkes beni unuttu, annem bile… Ama senin beni unutmana izin vermem.’’

***

Dört gün önce Eris’in güneşsiz bir güne uyanmasıyla başladı her şey. Pencereden dışarı baktığında daha önce havayı asla kapalı görmediğini hatırlattı kendine. Burası Yelyudan kasabasıydı. Güneşin en sevdiği; rüzgârın, karın, yağmurun asla uğramadığı bir yerdi.

Attığı her adımda ayağının nereye bastığını kontrol ederek indi merdivenlerden ve annesinin omlet yaptığı, babasının ise fincanlara çay koyduğu mutfağa girerek, kahvaltı masasına oturdu.

Ağzına attığı salatalığı çiğnerken, ‘‘Zeynep Teyzenin kocasından bir haber var mı? Hatırlamaya başlamış mı?’’ diye sordu.

‘‘Maalesef’’ dedi annesi omleti tabaklara bölüştürürken. ‘‘Nasıl bu hale geldi anlamıyorum.’’

‘‘Ben merdivenlerden nasıl düştü onu anlamıyorum’’ dedi babası. ‘‘Doktor geçici bir hafıza kaybı olduğunu söylemiş.’’

Kapı zilinin çalmasıyla çatalına taktığı zeytini ağzına atarak kapıya doğru ilerledi Eris. Kapının açılmasıyla yüzündeki dehşet ifadeyle içeri girdi Zeynep Hanım ve mutfağa giderek, ‘‘Yok’’ diye bağırdı anne babasına.

Eris’in annesi oturduğu sandalyeden kalkarak vücudu titreyen kadına döndü ve kocasından bir bardak su istedi. ‘’Kim yok Zeynep? İyi misin?’’

Verilen suyu geri çevirerek, ‘‘Ekrem hiçbir yerde yok’’ dedi. ‘‘Sabah kalktığımda yatakta yoktu. Bütün evi aradım yine de bulamadım. Zaten dün iyice tuhaflaştı, hiç konuşmadı.’’

‘‘Sakin ol’’ dedi babası. ‘‘Şimdi gidip birlikte arayalım. Diğer komşulara soralım. Hiçbir şey hatırlamıyor zaten. Çok uzaklaşmış olamaz.’’

Kahvaltı masasını ortada bırakarak Ekrem Bey’i aramak için evden çıktılar. İlk önce Zeynep Hanımların evini talan ettiler, fırına, bakkala, manava sordular, gören hiç kimse olmamıştı. Hızlı adımlarla sokakları gezerken Zeynep Hanım aniden duraksadı ve ‘‘Ben neden buradayım’’ dedi kendi kendine. Ardından gözlerini onlara çevirdiğinde, ‘‘Nereye gidiyorsunuz?’’ diye sordu.

Bu anlamsız soru karşısında Eris’in kaşları çatıldı. ‘‘Kocanı aramaya gidiyoruz ya’’ dedi.

Zeynep Hanım’ın endişeli gözlerinden eser kalmamış, boş bakışlarla Eris’e bakar olmuştu. ‘‘Kocam mı?’’ diye sordu afallayarak. ‘‘Benim kocam yok ki.’’

Annesi kadına yaklaştı ve ‘‘Zeynep, Ekrem evde yok dedin hatırlamıyor musun?’’
‘‘Ekrem kim?’’

Üçü de sorgulayıcı gözlerle kadını süzüyordu. ‘‘Hayatım, bu kadın ne diyor?’’ diye sordu babası. Zeynep Hanım arkasını döndü ve evine doğru yürümeye başladı. Anahtarı kilide soktu ve içeri girmeden önce son kez onlara döndü. Bakışları yine ifadesizdi.

***

Ertesi gün bir kez daha çalındı kapı. Bu sefer karşı apartmandaki Eris’in arkadaşı gelmişti. Zeynep Hanım gibiydi dehşet içindeydi bakışları. Arkadaşının ayaklarını kapandı ve yalvarırcasına, ‘‘Beni hatırlıyor musun?’’ diye sordu. Eris bu saçmalığa gülerek cevap verdi. ‘‘Ne saçmalıyorsun sen? Tabii hatırlıyorum.’’

Arkadaşının yaşlı gözleri çaresizlik içindeydi. ‘‘Beni hatırlamıyorlar’’ dedi çatallaşan sesiyle. ‘‘Annemle babam beni hatırlamıyor.’’

‘‘Ne demek bu?’’ dedi Eris.

‘‘Dün annem aniden merdivenlerden düşerek bayıldı. Ayıldığında ise beni hatırlamıyordu. Babama sürekli bu genç kim diye sordu. Başlarda aldırış etmedim, sabah düzelir dedim ama sabah olduğunda babam da beni unutmuştu.’’

‘‘Bu nasıl mümkün olabilir?’’ dedi Eris tereddütle. ‘‘Üç gün önce Zeynep Teyzenin kocası da merdivenlerden düşerek hafızasını kaybetti.’’

‘‘Sen ciddi misin?’’

‘‘Daha garip olanı adam bir anda ortadan yok oldu ve onu aradığımız sırada Zeynep Teyze de kocasının varlığını unuttu bir anda.’’

‘‘Nasıl oluyor bu? Yan etkisi unutkanlık olan bir salgın mı başladı toplumda? Nasıl bir illet bu?’’

‘‘Bilmiyorum’’ dedi Eris alnını kaşıyarak. ‘‘Hiçbir fikrim yok ama korkmaya başladım.’’

‘‘Gitmem gerekiyor’’ dedi arkadaşı ve ayağa kalktığı sırada salondan içeri Eris’in babası girdi. Kaşlarını çatarak ikisine baktı ve bir adım daha oğluna yaklaşarak,

‘‘Salonumuzdaki bu yabancı kim?’’ diye sordu.

Eris’in yaşadığı şoktan ötürü göz bebekleri büyümüştü. ‘‘Baba’’ dedi. ‘‘Arkadaşım Ali’yi hatırlamıyor musun? Çocukluk arkadaşım. Yıllardır karşı apartmanda oturuyor. Hatta babasıyla sen de çok yakınsın.’’

‘‘Ben bu züppeyi ilk defa görüyorum’’ dedi babası hiddetle. ‘‘Babasını nereden tanıyayım?’’

Ali, ‘‘Baban da hatırlamıyor’’ dedi ağlayarak. ‘‘Herkes bir anda beni unutmaya başladı. Deliriyorum sanırım.’’ Koşarak dış kapıya doğru yöneldi Ali ve sokağa çıktı. Eris de arkasından geliyordu. ‘‘Ali dur. Bir terslik var. Sebebini anlamıyorum ama ben seni hatırlıyorum.’’

Ali koşmayı bıraktı ve sokağın ortasında öylece kalakaldı. Eris arayı kapatarak arkadaşının yüzünü görmek için önüne geçti. Aynı ifade ama farklı bir yüzle karşılaştı. ‘‘Ben neden buradayım’’ dedi Ali birden ifadesizce. Ağlamayı kesmişti.

‘‘Ali iyi misin?’’ diye sordu Eris.

Etrafı kolaçan eden bakışlar, boşluğa bakarmışcasına döndü Eris’e ve ‘‘Sen kimsin?’’ dedi.

***

Akşam üstü eve döndü Eris. Geçen zaman zarfında sokakları gezdi tek tek. İnsanları aradı evlerde. Tanıdık bir yüz görmek istedi. Sessizleşen kasabada, yürüdüğü sokakta çarptı yalnızlığı sırtına. Bağırdı lüzumsuzca boş sokaklara. Ses evlerin arasından tekrar çarptı sırtına, birleşti yalnızlığıyla. Saçlarını savurdu korkarak.

Kilidi çevirdiğinde salonda oturan babası karşıladı onu. Annesi yüzükoyun yatıyordu kanepenin üstünde. ‘‘Düştü’’ dedi parmaklarıyla annesini işaret ederek. Anlamsız sözlerle merdivenleri gösterdi. ‘‘Oradan. Düştü. Hayır kendini aşağı bıraktı. Küt diye. Kendi gözlerimle gördüm. Hatırlamıyor. Beni. Seni. Adını.’’

Eris koştu annesinin yanına. Yarasından akan kurmuş kanda gezdirdi parmaklarını. Seslendi annesine, cevap gelmedi. ‘‘Ambulans çağırmamız lazım’’ dedi endişeyle.

‘‘Telefonlar çalışmıyor. Numaralar kullanılmıyor diyor telesekreter. Herkes gidiyor. O da gidecek. Önce bizi unuttu sonra aklını. Önce karım beni unuttu, şimdi ben aklımı.’’

Eris sitemle kalktı yerinden ve babasının yanına gitti. ‘‘Kendine gel’’ dedi bağırarak.

‘‘Neler oluyor bilmiyorum ama hafızası yerinde olan sadece ikimiz kaldık. Benimle kal baba. Birbirimizi unutmamız lazım. Beni sakın unutma tamam mı?’’

Kafasını sallayarak onayladı babası. O sırada arkadan, ‘‘Ben neden buradayım?’’ diye bir ses geldi. ‘‘Siz kimsiniz?’’ diye sordu ürkerek.

‘‘Anne’’ dedi Eris merhametle. ‘‘Beni hatırlamıyor musun?’’ Cevap vermedi kadın. ‘‘Peki ya babamı?’’ diye sordu bu sefer.

Kadın, ‘‘Gitmem lazım’’ dedi oturduğu yerden kalkarak. Kapıya doğru yürüdü. Adımları una bulandı, ufalandı. Gökyüzüne karıştı bedeni.

***

‘‘Herkes beni unuttu, annem bile… Ama senin beni unutmana izin vermem.’’

Babasını da kaybetti Eris. Oysaki söz vermişlerdi birbirlerine. Koca kasabada tekti artık. Az sonra babasının da bedeni ufalandı, karıştı havaya. Kaldırımın kenarına oturdu, batan güneşe doğru uzattı ayaklarını. Bu neyin cezasıydı düşünmeye başladı. Ölmeden azap görmeye başlamıştı.

‘‘Senin adın Eris’’ dedi kendine. ‘‘Sakın unutma.’’ Derin bir nefes aldı. ‘‘Benim adım Eris.’’ Nefesini soludu anne, babasının bedenlerinin karıştığı gökyüzüne. ‘‘Unutma. Benim adım Eris.’’ Kalktı ayağa, boş sokaklarda yürüdü. ‘‘Benim adım Eris.’’ Adımlarını hızlandırdı koşmaya başladı. ‘‘Benim adım Eris.’’ Yalpaladı, gökyüzüne baktı ve haykırdı. ‘‘Benim adım…’’ Soluğu da aklı da yetmedi. ‘‘Benim adım…’’

Parmaklarından başladı ufalanmaya. Ayakları kesildi yerden. Bir toz bulutu misali yükseldi mehtaba.

***

‘‘Baba yine mi bilgisayar başında uyuyakaldın.’’

Genç kadın arkadaşını içeri davet ederek, babasının yanına gitti ve onu uyandırarak yatağa taşıdığı sırada babası itiraz ederek, ‘‘Hayır kızım bırak. Kitabımı bitirmem lazım’’ dedi.

Kadın, yaşlı adamın kafasını nazikçe yastığa koyarken, ‘‘Biraz dinlenmen lazım babacığım’’ dedi. ‘‘Uyku insanın aklını tazeler. Uyandığında bölümünü daha iyi bir şekilde yazarsın.’’

‘‘Baban yazar mı?’’ diye sordu arkadaşı. Kadın derin bir iç çekerek arkasını döndü ve ‘‘Yazardı’’ dedi. ‘‘Ta ki sekiz yıl önceye kadar.’’

‘‘Nasıl yani?’’ diye sordu arkadaşı merakla.

‘‘Babam sekiz yıl önce talihsiz bir kazayla merdivenlerden düşerek, hafızasını kaybetti. Başta doktorlar geçici olduğunu söyledi ama aradan geçen bir yılla birlikte düzelmeyince detaylı tetkikler yaptılar ve Alzheimer olduğu ortaya çıktı. O zaman ‘Merdiven Boşluğu’ diye bir kitap yazıyordu ve kitabın devamını hatırlayamadığından her sabah bu masanın başına oturuyor ve saatlerce yazıyor. Başlangıçta iyi gidiyor ama zamanla karakterlerin adını ve kim olduğunu unutuyor.’’

‘‘Çok üzücü’’ dedi arkadaşı kaygıyla.

Yazar, yarı uykulu halinden arınarak doğruldu ve kızına seslendi. ‘‘Ben neden buradayım?’’ Neşeyle yatağın içinden kalkarak masaya doğru yürüdü. ‘‘Harika bir fikir geldi aklıma. Hemen yazmalıyım. Baş karakterimin adını da buldum. Adı Eris olacak…’’

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
5 Yorum
  • Değişik, güzel ve insanda merak uyandıran bir hikaye. Yazılarınızın devamını bekliyoruz.

  • İlk okurken hafıza kaybının bir salgın olması bana “Sıcak Kafa”yı anımsattı. Daha sonra insanların ufalanıp yok olması çok etkileyiciydi. Sonunun da böyle biteceğini beklemiyordum. Çok etkileyici, ilgi çekici ve hikayenin içine sokan bir kaleminiz var.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version