Mutluluk Diyarı

Necla Karataş 22 Görüntüleme Yorum ekle
3 Dak. Okuma

Bir diyar varmış çook eskiden, adı mutluluk diyarıymış. Mutluluk diyarının insanları, birbirlerinden sevgiyi, şefkati, merhameti, saygıyı, iyiliği hiiç esirgemezmiş. Karşılık beklemeden birbirlerine iyilik yaparlarmış. Tavırları doğru, birbirlerine hep güzel davranırlarmış, akılları yoldaşları, bilgileri danışmanlarıymış. Kin, kıskançlık ve nefretten arınıp, sevgi kurdelesini yüreklerine bağlarlarmış. Kendilerine istedikleri iyiliği, mutluluğu başkaları içinde isterlermiş. Birbirlerini ihya etmek için çalışırlarmış hep. Beyinlerinden ve yüreklerinden kötülükleri söküp atmışlar. Savaş, kavga, zulüm kibirlilik, çekememezlik kavramlarını ana dillerinden kaldırmışlar. Erdemlerle, yüce değerlerle donanmışlar. Hiç kimseye eziyet etmezlermiş. Kimse kimsenin malına göz dikmezmiş. İnsanların yaşama hakkını ellerinden almazlarmış. Gönülleri, dilleri doğru olan kaliteli insanlarmış. Uzun yaşamalarının sırrı, birbirlerini çok sevmeleri ve hep mutlu olmalarıymış.

Bu ülkenin okullarında önce; insana, insanı insan yapan özellikler öğretilirmiş. Ve karakterlerini inşa etmeleri için, kendini bilmeyi öğretirlermiş. Sonra uzay bilimleri, sağlık ve teknoloji…alanında eğitim verilirmiş. Bu ülkenin bilginleri, dehaları çokmuş. Düşünmeye, bilime, üretmeye çok önem verirlermiş. Kadın, erkek ayrımı, Yahudi, Müslüman, Hristiyan, Ateist… ayrımı yapmazlarmış. İnsana insan olduğu için değer verirlermiş. Bu ülkede insanlar; fakir, zengin demeden, kadını da erkeği de eğitirlermiş.

Mutluluk ülkesinde hiç hapishane yokmuş, İşkence, kölelik de yokmuş. Kendi vicdanlarının mahkemesinde kendilerini sorguya çekerlermiş her zaman. Hukukçuları, suçları önlerlermiş…

Kötü günde, iyi günde hep birbirlerinin yanında olurlarmış. Fedakar, anlayışlı, sadık, duyarlı, sorumlu ve hoşgörülüymüşler.

Düşenin sırtından hançerlemezlermiş. Her an ve her zaman birbirlerine muhtaç olabileceklerini akıllarından hiç çıkarmazlarmış. Son derece sosyal insanlarmış. Birbirleriyle rekabet etmezlermiş. “Benim kazanabilmem için, senin de kazanman gerekir.” Benim yüksele bilmem için, senin de yükselmen gerekir. Ben gelişirsem, başka insanlar da gelişir, insanlık gelişir, düşüncelerini benimsemişler. Ve hayatlarına geçirmişler. Hayatta kalabilmek için birbirlerine çok muhtaç olduklarının farkındalarmış…

Yer yüzünün herkese yetecek kadar yiyecek, içeceklerle dolu olduğunu ve herkese yetecek kadar geniş imkanlar olduğunu bilip, kimse kimseden daha fazlasına sahip olamaya çalışmazmış. Herkes dünya ganimetlerinden eşit bir şekilde faydalanırmış. Çok da kanaatkarlarmış.

“Bir vücudun parmağının ucundaki acıdan diğer bütün azaların da müteessir olacağını, evrenin bir bütün olduğunu, her canlının yaşamak için birbirine muhtaç olduğunu” çok iyi biliyorlarmış. Kendilerine, başkalarına ve doğaya zarar verecek şeyler yapmazlarmış. Ve en güzel şeyin ölçü olduğunu beyinlerine iyice kazımışlar…Velhasıl, yüce erdemliymişler, insanca yaşarlarmış, insanlıklarına yakışır bir şekilde…

Hep mutlu, iyi ve sağlıklı yaşamışlar yıllar boyunca. Sonra bir gün, bir tsunami, Mutluluk Diyarını vurmuş. Ülke yok olmuş, içindeki bütün insanlar ölmüş. Ve daha sonra yer yuvarına böyle insanlar hiç gelmemiş…

Günümüz insanının en büyük hayali, bir mutluluk diyarı kurmak değil mi? İnsanlar teknolojiyi geliştirdi, uzaya çıktı, organ nakli yaptı, dağları deviren makinelar yaptı, kartallar gibi uçabiliyor, ve daha neler, neler yapıyor… Peki, günümüzün insanı, bir mutluluk diyarı kuramaz mı?.. Kim bilir belki de bir gün…

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version