Son Kağıt

Hüseyin Can Konar 32 Görüntüleme Yorum ekle
4 Dak. Okuma

Çok da uzun soluklu olmayan yürüyüşümün son adımlarını atarken sekteye uğradı adımlarım. Elbette bu ilk sendeleyişim değildi ama bir gün son olacağının farkındalığıyla devam ederken yoluma derin bir nefes bıraktım yaşamın çöplüğüne. Duyduğum sesler kesilmiş ve artık damarlarımda akan kanda hissediyordum düşüncelerimi. Beynimin içinde dolaşanların habercisi de bu olsa gerek. Oradan akıp giden her şey bir nehir olup taştı yarınlara. Ruhum yükseldi gökyüzüne tüm umutsuzluklara rağmen. Gökyüzüne ise huzur saçıldı bugün İstanbul semalarında. Aslında hava biraz kapalı ve yağışlıydı, hüzün hakimdi yeryüzüne yine de sahip olduğum buruk ifadeyle devam etmeliydim yoluma. Gözlerimden akmayan yaşlar yanan ruhumu söndürmek için süzülüp gitti sahip olduğu bedenimde. Kafamı kaldırdığımda yukarı üzerime yağan yağmur damlalarının hiç bu kadar ağır düşeceğini düşünmemiştim. Artık sadece ruhum değil bedenimde ağırlaştı. Sanki daha donuk daha yavaş ilerliyordum. Sanırım bu tanrının bir mesajıydı bana, böyle anlaşıyorduk biz. Ama sorgulardım düştüğümde, kaç yalnızlık bu kaç ceza bana? Anlıyordum elbette. Bizler yenilen bir elmanın günahı belki de kırılan yaş ağacın dallarıyız. Ömür boyu üzerimizde kalacak bu gömlek. Bazı şeyler vardır insanı lanetleyen işte benimki de böyle bir şeydi aldığımda ilk nefesimi. Sonrası zehri dudağında yaşam mücadelesi veren kaybolmuş ruhumun hikayesi. Şimdi daha barışık olmam için ikna etmeye çalışıyor hayat beni. Korkuların pençesinde bir cambaz gibi yürüyorken kaldırımları insanlara selam vermeyi ihmal etmememi söylüyor bana. Bir tebessüm yüzümde sanki maskeliyor yaşadığım bütün hüznü ve bugünlerde umarsızca saçıyorum onu etrafa. Dışa yansıyan düşüncelerim onlarla konuşuyor ama yine de bir türlü galip gelemiyor. Bende onunla konuşamadığım her şeyi içimde tekrar yaşayıp kazanmayı bekliyorum ama bu asla benim kazanacağım bir savaş olmayacak. Belki de zamanla bununla yaşamayı öğreneceğim ya da öyle olduğunu sanacağım zaten ne olduğu önemli değil artık birçok şeyi kabullenebilmiş olmanın verdiği huzuru taşıyorum…

Dolaşıyorum anılarda, özleyeceğim simalar mutluluk saçıyor birçok kez takılıp düştüğüm sokaklarımda. En sevdiğim şarkı çalıyor şu an arkada, onu seyretmek eşlik etmekten daha güzel geliyor. Taş üzerinde yontuyorken heykelimi bir silüet beliriyor son defa yakınımda. Hayatın kendisinin kelimelerden daha dramatik ve aynı zamanda daha güzel olduğunu söyleyip duruyor. Ne anlatmak istediğini soramadan kayboluşunu izledim. Kafamda düşüncelerle yola devam ederken bir şeyler ters gidiyor, etrafımdaki herkes tek tek başlıyor kaybolmaya. Belki de sadece şu an bunu anlayabilecek durumda değilimdir diye düşünürken neler olduğunu fark etmem çok sürmedi. Sanırım erken bir veda bütün bu hikayeyi tamamlayacak ve hatırlara kazıyacak. Zaten öyle olur her zaman güçlü bir hikayeye tutunmak ister, onu ararız ve asıl değerini o zaman atfederiz kendisine. Benim de uzun zamandır beklediğim bir şeydi bu. Vakti gelen bir son muydu başlangıcı olmayan yoksa kulağımda yankılanan çınlama neyin ezgisiydi diye düşündüğümde hissedebiliyordum artık sessizliğin sesini. Hafif bir tebessüm ile ölüm bizi alırken kıyılarına esir etti ruhlarımızı, kavuşmak isterken özgürlüğe. Kafamın içindeki sesler sonu olmayan ifadelerle dile gelirken üzerim kapanıyor karayla bugün ve umarım hızla üstüme atılmıyordur toprak çünkü biraz daha solumak istiyorum hasretini çekeceğim bu güzel havayı. Günü geldiğinde ise bırakacağım kendimi ne kadar seslensem de sesimin duyulmayacağını bildiğim sonsuzluğa. Sonra toprak tanelerinin arasından saçılan son ışıkla birlikte birkaç saniyeliğine gözlerimi açıp her şeyin bir gün yarım kalabileceği düşüncesiyle kalkacağım ayağa ve hayat her sayfasında benden bir parça daha siliyorken bir mektup yazıp elimde kalan son kağıda üfleyeceğim onu çok uzaklara belki bir gün birilerine rastlar umuduyla.

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version