Tanrı’nın Gözü

Hüseyin Can Konar 87 Görüntüleme Yorum ekle
4 Dak. Okuma

Her kusurlu beden başkasının ruhunda kendini bulmak ister. Kendi varlığıyla bir türlü barışamayanlar ise daima sonsuza kadar acı içerisinde yaşarlar. Çoğu zaman da farkında olmadan başkalarına karşı kendilerini yargılarlar. Fakat körelen gözleri bunu sahip oldukları hayatlarında hiçbir zaman anlayabilecek potansiyeli kendilerine bahşetmeyecektir. Ancak bir olay karşısında ağır bir hüzün ile kendini suçlayacak ve seni haklı bulacak olsa dahi özü hiçbir zaman değişmeyecektir. Algıları o anın içerisinde hapsolacak ve tabii ki buna sende dahil olacaksın, insanlık ise o an tekrardan yaratılışına yenilecek.

Düşüncelerin ve yaşanılanların meydana getirdiği algı soyutlaması içerisinden çıkamadığın sürece neler olduğunu anlamana izin vermez. Düşünmek istemediğin ancak üzerinde taşıdığın Tanrının gözleri ifade eksikliğine neden olur ona ait olmayan zihinlerde. Ürettiği anlam karmaşası sanrılar yanılsamasını ortaya çıkarır anlaşılmadığında. Uzaktan bakıldığında ise sahip olmak ister ona her ölümlü kendisine lütfolmuş olarak görülen bu lanete. Dingin bir yaşam, sembolik ifadeler bazen de sadece kendini cezalandırarak rahatlayabilirsin yaşamda. Farklı boyutlarda dolaşır zihinler, gördüklerinin izahı olmadığında. Altında yatan düşünceler kaybolup giderken ağıt olan mektupla birlikte yıllar sonrasında bile farklı düşüncelerle aynı hisleri paylaşır insanlar sahip oldukları Tanrı parçalarıyla. Sığ düşüncelerin ardındaki temel gerekçeler farklı kişilerce bir dayanağa sahip olabilir, çoğu zaman da böyle olur. Eğer aynı kareden bakamıyor ve göremiyor olduğunuz düşünülüyorsa üzerinize birçok yafta kalacak. Hapsolunan çerçeveye dahil edilmeye çalıştıkça da eksildiğini fark edeceksin. Ve bir gün onlar için de vakit gelecek. Saplantılar bilinçaltlarında yankılanmaya başladığında dışa vuracak kendini, o haklı çıkmana izin vermiyor olsa dahi günü geldiğinde, hayat ve zamanın kesiştiği noktada bütün bunlar ona karşı gelecek. Artık eskisi kadar güzel, güçlü ve de iyi hissetmeyeceksin. Hayat böyledir yaşadıkça öğreneceksin. Her şeyin suistimali zıddıyla pekiştirir kendini. Tepkisiz, yoksun, yorgun. Kollarında bir yük kalkmıyor, dizlerin yaradan yoksun ama mutlu değil ve bir adım atacak halin de yok. Boynun sürekli aşağıya düşüyor sanırım kafanın içindekilere yenik ondan böyle eğik duruyor. Henüz çocukken boş bir kitap gibiydi zihnimiz içi kelimelerden yoksun. Her gözlerini açtığın yeni bir sabaha bir cümle daha eklerken günü geldiğinde üzerlerini karaladığın sayfaları yeni kelimelerle dolduramayacaksın. Biliyorsun onlarca sayfa boşluk vardır içini doldurabileceğin ancak onlar sonsuza kadar boş kalmaya mahkumdur. Henüz daha çocuk yaşlarındayken çok uzaklardan gördüğümüzde netliği sahip olduğumuzu düşünüyorduk, Tanrının gözlerine sonradan yanıldığımızı anladık ve daha sonralarında aslında Tanrı gözlerinin somut varlıkları görebilme yetisiyle sınırlı olmadığını fark ettik. Yaşamın en ortasında değişimin imkansızlığıyla karşılaşırsın ve tabii ki Tanrının gözlerine sahip olabilirsin, hepimiz onun bir parçasıyız. Ancak sonsuza kadar onun bahşettiği ruhla yaşayacaksın.

Çöplük, hepsi birer çöplük! Hayat zindanında bir ömür geçiyor. Bir kış, bir sabah, bir gece, bir gün, aylar ve yıllar kayboluyor. Her şey geçip giderken bir yaşam daha son bulacak. Senin için dramatik ancak değersiz. Üzülme o da geçiyor. Üzülmek, düştüğün yerde kalmak ya da ayağa kalkabilmek bütün bu seçimler sana ait olacak. Mükafatı da laneti de içinde taşıyorsun hangisiyle yaşayacağın ve de filizlendirip büyüteceğin senin ellerinde olacak. Ya da öyle olduğunu sanacak ve gerçeklerin gözlerini bulandırmaya devam edeceği güne kadar kendini kandıracaksın. Günü geldiğinde ise insan son olarak tanrıya tekrar boyun eğecek ve kaderine teslim olacak.

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version