Yabancı Olmak ve Yabancılaşmak

83 Görüntüleme
3 Dak. Okuma

Bilmediği bir yere giden insan kendini nasıl hisseder? İşi gereği ya da eğitim amacıyla yabancı bir ülkeye giden, gönderilen biri neler yaşar? Daha önce hiç gitmediği, resmi dilini bilmediği bir ülkede sınırlı İngilizcesi ile günlük hayatını sürdürürken zorlanır mı acaba? Hele de bu yurt dışına ilk gidişiyse…

Aynı şeyi başka bir şehirde yaşamaya başlayacak biri için de düşünelim. Yepyeni bir yerde yeni bir hayata başlarken nasıl hisseder kendini? Her ikisinde de yabancı gibi hisseder.

İlkinde gerçekten yabancıdır. Diline, kültürüne, yaşam tarzına çok yabancı olduğu bir ülkede yaşamaya çalışmak, uyum sağlamak oldukça uzun bir süreç gerektirir. Yeni bir ev, yeni bir iş yeri, yeni bir çevre, yeni bir arkadaş çevresi… Başlangıçta bunların hepsine adapte olmak oldukça zorlu bir süreçtir.

İkincisinde ise kendi ülkesinde başka bir şehirde yaşamak da yabancı gibi hissettirse de, yöresel ağız farklılıklarını saymazsak aynı dili konuşuyor olmak bir avantajdır. Daha önce hiç bulunulmayan bir coğrafi bölgeye gidildiğinde, bölgeye has konuşma tarzını anlamak da zaman alıyor. Örneğin öğretmenlerin, öğrencileri ve velileri ile iletişim kurmaları ciddi bir çaba ve zaman gerektirebiliyor. Sadece dil değil, kültürel farklılıklar da başlarda yabancılık çekilmesine sebep olabiliyor. Zor olan sadece dile ve kültüre yabancı olmak değil tabii ki. Gidilen her yerde her şeyin farklı ve yeni olması zaten zor.

Her iki durumda da insan kendini bir süre yabancı gibi hissediyor. Fakat zamanla her şey daha bir berraklaşıyor ve hatta yıllardır orada yaşıyor gibi hissediliyor. Gitme vakti gelip de o şehirden, o ülkeden ayrılmak gerektiğinde ise vedalaşmak zor oluyor. Daha zoru ise yaşanan tüm bu süreci tekrar yaşayacak olmak.

Bir de yabancılaşmak var. Gençlerle orta yaşlılar, orta yaşlılarla daha da yaşlılar arasında bazı konularda anlaşmazlıklar çıkar. Ortada kalan nesil hem gençlere hem de yaşlılara uyum sağlamak konusunda başarılı olsa ve bir arabulucu görevi görse de, gençler ve yaşlılar birbirini yeterince anlayıp onaylayamaz. Gençlerin giyim ve konuşma tarzları, yaşam ve inanış biçimleri, hayata bakış açıları yaşlılara çok absürt gelebilir.

Değişen yaşam koşulları, televizyon ve sosyal medyanın da etkisiyle, yeniliklere uyum sağlamada diğer yaş gruplarına göre daha mahir olan gençler globalleşen dünyaya pek çabuk uyum sağlıyorlar. Her şeye mantık çerçevesinde bakmaya çalışıp, akıllarına yatmayan hiçbir şeye eyvallah demeyen bir kitle ortaya çıkıyor. Fakat bu ilk bakışta iyi yönde bir gelişme olarak görülse de, zaman içinde kültürümüzden, geleneklerimizden uzaklaşmayı da beraberinde getiriyor.

Gelenekler, değerler bir toplumu bir arada tutar. Zaman içinde kültürümüzün öğretilerinden, alışkanlıklarından uzaklaşılıyor olması, geçmişle bağların ve toplumu bir arada tutan unsurların önemsizleştirilmesi, ortak bir amaç, ortak değerler doğrultusunda yaşıyor olunmaması endişelendiricidir.

Bir yerde yabancı hissetmek zamanla aşılabilecek bir durum olsa da, olduğun yere yabancılaşmak konusunda aynı şeyi söyleyemeyebiliriz. Çünkü bu artarak devam eden bir şeydir ve sonunda yaşanılan toplumun geçmişten bu yana önemsediği değerlerden tamamen uzaklaşmayı, yabancılaşmayı doğurur. Bunun getireceği sonuçların ise nelere sebep olacağı tartışılır.

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
Yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version