Yağmur Adamı

Mehmet Oğuz Türk 36 Görüntüleme Yorum ekle
2 Dak. Okuma

Nisan’ı ortalamış takvim yaprakları. İklim garip bir cesaret yüklüyor insana. Biraz heyecan, biraz huzur yüklü bir cesaret. Ne güneş yakıyor teni, ne yağmur incitiyor bedeni. Karanlık kış günlerinden kurtuluş denebilir buna. Belki de, ama bana göre değil. Yağmur adamıyım ben.

Sebzeler, meyveler olmaz o zaman diyordu bir çocuk. Haklısın çocuk.

Ama bana ne. Yan şehirde yetişsin tarla mahsulleri. Benim yaşadığım şehir, yağmur şehri olsun. Şehrin varoşunu mağdur etmesin mesela. Memleket sele teslim olmasın. Sokakları, evleri su basmasın. Fukara canının, malının derdine düşmüşken, televizyonlarda belediye belediye politik rant kavgasına girmesin siyasetçiler.

Tatlı bir edayla yağsın benim şehrimin yağmuru. Çocuklar ıslandı diye telaşa düşmesin analar. Hastalık değil şifa getirsin. Sevgililer el ele koşuşurken, su damlaları güle dönsün. Romantik antin kuntin derdinde değilim. Gönüllerdeki aşka aşk katsın bu şehrin yağmur taneleri. Seven, sevdiğini daha sıkı sevsin.

Takvim yaprakları Nisan’ı ortalamış. Usul usul yağıyor yağmur. Bereket, aşk, huzur taneleri bunlar. Dediğim gibi karanlık kış günlerinden kurtuluşa değil heyecanım. Sevince de gebe değil. Hüzün öncesi son huzur. Yakıcı Çukurova günlerinden önceki son huzur taneleri.

Sevemedim güneş şehirlerini. Sahiller, plajlar sizin olsun deniz mevsiminde. Yağmur adamıyım ben. Yağmur tanelerinin bir su birikintisi üzerine düşüşü ve halka halka yayılışını izlemek kâfi bana. Yağmur ile buluşan toprağın kokusu, semaverde demlenen ateş kokulu kaçak çay ve bir de o ateşin çıtırtısı. Yorgun düşmüş baba yadigârı eski radyo eşlik etmeli yağmura. Neşet Ağam inletmeli ince ince.

“Gönül dağı yağmur yağmur boran olunca,
Akar can özümden sel gizli gizli.
Bir tenhada can cananı bulunca,
Sinemi yaralar dil gizli gizli.”

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version