Gönüllere Suyla Ruha Şifa

Zübeyde Demir 40 Görüntüleme Yorum ekle
4 Dak. Okuma

Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî; “Susamak ve susmak çok benzerdir; birinde dilin, diğerinde yüreğin kurur” derken susama ve susma eylemlerinin ortak noktasına dikkatimizi çekmek ister. İkisinde de Su önemli rol oynar. Gönlün susuz kalması, aşk çeşmesinin kuru kalmasından; yine dildeki suskunluk da bu çeşmeye yârin uğramamasındandır fikrimce. Dudakların susuz kalması da dudakların susması da aynı kapıya çıkar aslında:

“İçten gelen bir yangın,
Yangına vâveylâ bir durgun,
Su ola ki meyden tatlı,
Su ola ki neyden mûsîkar.”

Kainatın emrine verilen, yangına vâveylâ eden Su, Harareti yani yaşamak ateşinin şiddetini arttırır. Bu yüzden yukarıdaki mısradaki ‘vâveylâ’ kelimesi ile Su’yun manâ iklimini harlandırmak istedim. Asıl konumuz da tam burada başlıyor. Gönlün susuz kalması ile dil kurur, suskunluk baş gösterir. Yaşamak arzusu katbekat söner. Rûh da yaşamak lezzetinden mahrûm kalır. Su’yun rûhuna bir nebze remz edelim ki, gönlün susuzluğu ne derece ruhumuzda tahribata neden oluyor, görelim.

Su’yun rûhunun ‘rahmet’ esmâsı ile tecellisi, bir kumandandan emir bekler gibi bekleyen yağmurun ‘Yağmur başına arş!’ emri ile canlanması, her bir damlası hoş, latif, bereketli, berrak ve tatlı olması iledir. Rahmân (c.c)’ın kainattaki tecellisi olan yağmur, Rabbaniyetin hazinesinden izler taşıyan vasfı ile rahmet ismini almıştır. Yüce Sultân’ın emriyle bazen haşmet ile bazen cilveyle kâinatı süsleyen bu yağmur damlaları, rûhlara şifâdır, mahsulün bereketine vesiledir, gönüllere sürûr ve neşe, zihinlere berraklık verir. Kerem sahibi olan Yüce Allah’ın lütfuyla Su, rüzgârı teskin eder ve muhtaç olan yerlere hikmetini taşır, yıkar, temizler, arındırır. O mübârek katreler muazzam bir düzen ve letâfet içinde gezerler, coşarlar ve dururlar. Demek ki, Rahmet’in hazinesinden kaynak bulan Su, muhteşem bir devridaim ile cennetten izler taşıyor.

Cennet kokusu bezenmiş damlalardan mahrûm kalan gönlün susuz kalması, canlılığını yitirmesine, hastalanmasına, merhametsizleşmesine, taşlaşmasına sebebiyet verir. Aşk çeşmesinin kuru kalması ile rûhu saran bir bereketsizlik başlar. Yine dildeki suskunluk da bu çeşmeye yârin uğramamasındandır. O Yâr/ Allah (c.c) ki, gönle uğramaz ise, gönül bir virâne gibi yıkılır, darmadağın olur. Bütün bu ruhî hastalıkların, iç çekişmelerin, tutarsızlıkların baş göstermesi yıkık bir gönlün temâşâsıdır. İmam-ı Gazâlî’nin  Mukâşefetü’l Kulûb isimli eserinde de belirttiği gibi aklın, gönlün sözünü dinlediği bilinir ki; hasta olan gönül, bütün bir vücûdu işleyişi ile harâb ve bitâp düşürür.

Dem vuralım bir de gönülden; dudakların susuz kalması da, dudakların susması da aynı kapıya çıkar; ‘gönülden gelen bir yangın’… Bütün canlıların hayatının Su ile devam ettiğine dair, Kur’ân-ı Kerîm’de geçen “…Herşeyi canlı su ile diri kıldık” (Enbiya, 30) meâlindeki ayet bu konudaki en önemli dinî dayanaktır. Su’daki gizemi, Yaratan’ı tanıma, Esmâ’yı öğrenme ve Hikmeti bilme manâsında değerlendirdiğimizde, insanın hizmetine verilen Su’da, Rahmet, Rızık, Hikmet, Mizân, Kudret ve Şefkat ve daha birçok özelliği görebiliriz. İnsanı maddi ve manevi olarak tamamlayan Allah’ın rahmet eseri olan Su, gönülden rûha yol alan bir nurdur. Bu sebeple Rûha şifa veren gönlün, sulanması gerekmektedir. Bu ancak, Allahuteala (c.c.)’yı biteviye zikirle meşgûl olan mutmaîn bir kalp ve dil ile mümkün olur. Zikir ile vücumuzdaki Su’yun duygularımıza, hafızamıza ve enerji akışına yön verdiğini, bilim adamları yaptıkları araştırma ve deneylerde defaatle ispatlamışlardır. Gönüldeki yangın, huzurun başlangıcı ve sonu olan zikir ile vuslâtına erer, susuzluk ortadan kalkar. Dileğimiz odur ki, zikir olsun nurun şavkı, o nur ile bütün susuz kalmış gönüllere Rahmet-i İlahi şifâ olsun.

“Gönüllere suyla rûha şifâ,
Bir rahmet incisi ki şifâ ola,
Şifâ ola Rab’den gelen cilve-i nazâr,
Şifâ ola muhtaç gönüllülere Enbiyâ.”

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Şair
Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version