İlişkilerde Ayrılık, Terk Edilmek ve Terk Etmek

Gizem Aksümer 29 Görüntüleme Yorum ekle
3 Dak. Okuma

İlişkiler, hepimizin hayatında olmazsa olmaz aslında bu ilişkiler içinde en önemlisi de belki kadın-erkek ilişkileri. Hayatımızın en önemli yerinde olan ilişkiler, her şey masal gibi güzel başlar bu ilişkilerde ya sonra bir gün gelen bir ayrılık kararı ile terk edilmek ya da terk etmek ile bitebilir. Mutlu son var mıdır? Tabii ki vardır, peki neden terk ediyoruz ya da terk ediliyoruz? Öncelikle terk etmekten başlayalım, neden terk ediyoruz? İlişki nasıl bu duruma geliyor.

Terk etmek, bir ilişkinin bitişi ve aslında zor verilen bir karar. Belki bir anlık duygu değişimi ile belki bir anlık öfke ile belki de gerçekten bittiği için, kimin ayrıldığı önem arz etmiyor. Neden terk ediyoruz? İlişkilerde biten duygulardan ve artık eski hisler kalmadığında, bazen sadece o an bunu yapmalıyız diyerek karşıyı düşünmeden yapıyoruz.

Peki neden terk ediliyoruz? Aslında yaptığımız bazı hataları görmüyoruz belki fark etmiyoruz, artık konuşamıyoruz. Aslında burada şuna bakmalıyız terk edilme korkusuna, neden oluşur? Terk edilme korkusu neden olur? Geçmiş deneyimler, nesne değişmezliği, arketipler ve mitoloji. Geçmiş deneyimlerimiz bizim üzerimizde çok etkili. Yetişkin olduğumuzda, çoğumuz bazı önemli değişim ve olaylar yaşarız. Sevdiğimiz birinin ölümü, yakın bir arkadaştan ayrılık, bir ilişkinin bitmesi, liseden üniversiteye, evliliğe ve ebeveynliğe geçiş. Çoğumuz bu değişen koşullara, zaman içinde adapte olsak da, bu yas tutma süreçlerinde bir yerlerde sıkışıp kalmak, sık karşılaşılan bir durumdur. Sevdiğiniz birini, şiddet ve/veya trajedi içeren bir olayda kaybetmek gibi, ani ve travmatik bir kayıp yaşadıysanız, bu korkuyu geliştirme riskiniz de artmış demektir. Nesne değişmezliği, İlk olarak gelişim psikoloğu Jean Piaget tarafından incelenen “nesne kalıcılığı” anlayışı ile ilgilidir. Bebeklerin, nesneleri doğrudan deneyimlemedikleri zamanlarda dahi (görmedikleri, duymadıkları, dokunmadıkları, kokusunu almadıkları veya algılamadıkları) nesnelerin var olmaya devam ettiğini öğrendikleri gelişim aşamasıdır. Travmatik olaylarla kesintiye uğrayabilir nesne değişmezliği bu durumda terk edilme ilişkilerimizi etkiler. Arketip ve mitolojilere baktığımızda, Mitoloji ve masal dünyası, terk edilmiş ya da reddedilmiş aşıkların hikayeleriyle doludur. Özellikle de tüm benliğini partnerlerine adayan, ancak aşkı dünyayı fethetmeye gittiğinde geride bırakılan kadınlarla. Carl Jung gibi bazı psikologlar, bu mitlerin ve efsanelerin kolektif bilinçaltımızın bir parçası haline geldiğini iddia ediyor. Bilinçsiz düzeyde, bazı belirli arketipleri ve hikayeleri içselleştirdik. Onları ortak dünya görüşümüzün bir parçası haline getirdik. Ayrıca, her birimizin kişisel bir efsanesi de var. Başkalarıyla paylaşmadığımız, ancak özümüzün derinliklerinde bulunan bir efsane. Jung’a göre bu kişisel mit, kendi filtrelerimiz aracılığıyla, kolektif bilinçdışına ilişkin yorumlarımızdan oluşur. Bu perspektiften bakıldığında, terk edilme korkusu bu evrensel mitlerle bağlantılıdır, ancak kendi kişisel deneyimlerimize göre etki düzeyi değişir. Bu durumlarda aidiyet duygusu çok önemlidir.

Hayatımızda her an iniş çıkışlar oluyor, geçmiş yaşantılarımızla yüzleşebilirsek çok sağlıklı ilişkiler yaşayabiliriz. Hoşça ve aşkla kalın. 🙂

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Psikolojik Danışman
Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version