Yeniden İnşa Et

Furkan Öztekin 21 Görüntüleme Yorum ekle
9 Dak. Okuma

İnsan yaşamı boyunca zihninden günde, saatte hatta saniyede onlarca, yüzlerce, binlerce düşünce akışı meydana gelir. Beynimizin karmaşık yapısı bu düşünce akışını yönetmek için sistemlere böler ve kontrol edebileceği bir yapıya sokar. Gördüğümüz, duyduğumuz ve algıladığımız her şey zihnimizde bazen bir düşünce oluşturur bazen bir soru sorar muhakeme yapar ve bazen de sonuca ulaşır. Çevremizde canlı veya cansız her şey insan duyu organları için bir uyarıcıdır. Yoğun bir uyarıcı bombardımana maruz kalan beyin bu uyarıcıların bir kısmını işleme sürecine alarak anlık duyu organı tarafından bellekte saklanır. Duyusal kayıta gelen uyarıcılar zihin sürecinin işine yaramıyorsa direkt uyarıcı dikkat algımızdan düşerek işlenmeden süreci sonlanır. Bu sürece duyusal kayıt diyoruz. Yapılan araştırmalar, gözün 100 milisaniye, kulağın da 1000 milisaniye gibi çok kısa süre ile uyarıcıları sakladığını göstermiştir. Bu da duyusal kayıtın kapasitenin ne kadar geniş olduğunu göstermektedir. Duyusal kayıt sürecinde bilgiler direkt geldiği için orijinale yakın olarak bulunur. Uyarıcılar henüz işlenmemiştir. Peki, uyarıcı bir sonraki aşamaya nasıl geçer? Girdilerin seçilmesi ve işlenmesi için ‘dikkat’ sayesinde bir sonraki işleme sürecine geçer. Bir sonraki aşama kısa süreli bellek oluşturur. Çalışma belleği olarak da adlandırılır. “Dikkat” sonucu bazı bilgiler bu belleğe aktarılır. Kısa süreli belleğin kapasitesi sınırlıdır. Yalnızca 1,5-2 saniye arasında tekrarlanabilecek ve 5-10 birimlik bilgileri tutabileceği bilinmektedir. Kısa süreli belleğin görevlerinde biri duyusal kayıt ile uzun süreli bellek arasında bir köprü kurmaktır. Bu esnada bilginin uzun süreli belleğe geçirmekteki temel işlevdir. Tekrarlar bunlardan biridir. Örneğin an içinde öğrendiğimiz bir numarayı ezberlemek için bu bellek türünü kullanırız. Tekrar olmadan bir bilginin uzun süreli belleğe geçmez. Tekrar ile bilgiler kalıcı olmaya başlar. Kısa süreli bellekten sonraki aşama ise uzun süreli bellektir. Uzun süreli bellek; uzun süreli bellek öğrenme kapasitesi sınırsızdır. Kısa süreli bellekten gelen bilgileri işler depolar ve saklar. Uzun süreli bellek bilgileri kategorize eder. Kategorize olan bilgiler üç bölüme ayrılır. Bunlar işlemsel (prosedürel) bellek, anlamsal (semantik) bellek ve anısal (epizodik) bellek.

Kısaca iç ve dış dünyadan duyu organlarımızla bize ulaşan bilgileri bu şekilde süreçten geçer. En sonunda düşünür, karar verir ve uygularız. Karar verme aşmasında her defasında gelen uyarıcıları bilgileri işleme süreci tek tek bu süreçten geçmez. Uzun süreli bellekte depolanan bilgilere günlük kullanım dilinde tecrübe diyoruz. Olay ve durumlara karşısında ise uzun süreli bellek devreye giriyor. Daha önceden işlenmiş, karar verilmiş, uygulanmış ve tecrübe edinilmiş davranışları anında tepki olarak vermemizde bizlere yardımcı olabilir. Eğer süreç bu şekilde yaşanmasaydı. Aynı olaylara bakış açımız sıfırdan yepyeni bir bilişsel süreç işleme süreci yaşamak zorunda kalırdık. Yaşamımızda deneyimlediklerimiz yani tecrübelerimiz olmazdı ve bir bebekten farkımız olmazdı. Hayatımızda tecrübeler kazanırken bazı işlenen bilgiler yaşanan an için bizim yaşamımız kolaylaştırmış, başımızı dertten kurtarmış olabilir. İşlenen bilgi daha sonra dallanarak büyür. Büyüyen bilgilerin çatlakları, eksikleri ve birbirlerine yanlış bağlanmaları olabilir. Bu çatlaklar ve yanlışlar hayatımızın başka noktalarında filizlenebilir. Yeni bir bilgi işleneme sürecine girer. Eğer tüm bu süreçte bir bilgi yaşantılar sonucunda, çevresel ve ailesel etkiler öğrenmeler sonucunda yanlış veya eksik olarak işlenirse duygu durum bozukluklarına neden olabilmektedir.

Peki, hayatımız boyunca kanayan yara kanamaya devam mı edecek hayır. Kanayan yara öncelikle olarak farklında olmak ve kanadığını kabul etmek yarayı iyileştirmek bu yapının değişmesi için en hayati başlangıç adımdır. Yani bu ne demek? Hayat kalitenizi bozan bir durumla karşı karşıyasınız. Örneğin insanlar arasına katılmakta zorlanıyorsanız bilinçli bir tercih olarak değil ama kaygı ve endişelerinizden (yanlış düşünce geliştirilmesi sonucu) ötürü katılım sağlamıyorsanız. Öncelikli olarak bu durumu fark etmeli ve değiştirmeye istekli olmalısınız. Farkındalık sağlandıktan sonra kaygı ve endişeye neden olan yanlış düşünce sistemini incelemeli bu düşünceleri neden, nasıl ve ne zaman oluştuğunu keşfetmeliyiz. Keşfedilen yanlış işlenen bilgiyi sorgulamalarla doğruluğunu araştırılmalı. Yanlış işlenen bilginin daha önceden inşa edildiğini görülecektir. Deneyim ve tecrübelerle bilgiler kalıplaşacaktır. Kalıplaşan deneyimli düşünceler ile sarsılmaz bir inanç sistemi kurarız her birimiz, kendimize. Değişim en sancılı süreçtir. Yıllarca özenle kurduğumuz ve yaşamını bu inanç sistemi üzerine inşa ettikten sonra yanlış olduğunu ve kendi hayatının kalitesini bozduğunu kabul etmek istemez. “Ben değersizim, sevilmeye layık değilim, elimden hiçbir şey gelmez, erkekler ağlamaz, beceriksiz biri olduğumu kimse bilmemeli…” Bu düşünceler hayatı boyunca her yolun başında büyük bir tabela olarak bize yol gösterdi. Hiçbir yolun sonunu görmeden arabanın kontaklarını kapatıp yol ağzında umutsuzca ve hedefi koyamadan yaşamımızı sürdürürüz. Süreci yeniden inşa etmeliyiz. Bu yanlış inançları yıkıp tekrar yerine yenilerini yapılandırmalıyız. Biz bu serece bilişsel yeniden yapılandırma olarak adlandırırız. Değersiz biri olduğuna dair aklına yerleştirdiğin bilgiyi yanlış olduğunu kendine kanıtlamak için deliller bulmalısın. Sen bir insanın senin sevmediğini görüp bu durumu herkes için genelleştirmiş olabilirsin ve seni herkesin sevmediğine ikna olabilirsin ancak arka bahçen olarak gördüğün göz ardı ettiğin kanıtları tekrar görebilmek için filtrelerini değiştirmen değil tamamen çıkarman gerekir. Bu süreç biraz daha uzun sürebilir. Elinizden geldiğince kanıt toplanmalıyız. Kanıtları toplarken sübjektif değil objektif olmalıyız.

Kısaca özetlemek gerekirse, kimse tarafından sevilmediğini düşünen bir insan düşünelim. Bu düşünceye sahip olan kişi kendisini sosyal ortamlardan soyutlamaktadır. Artık kimseyle görüşmemeye başlamıştır. Düşüncelerini sınamak için şu adımları izleyebiliriz.

Adım-1: Artık hiç dışarı çıkamıyorum. İnsanlar arasına karışmak istiyorum. Geçen gün çok sevdiğim arkadaşımın doğum gününe katılmadım. (Hayat kalitesini bozan ve dayanamayacağı noktaya gelmesi neden olan insanlar arasına katılamama durumundan şikâyet etmiş ve değişmek istemiştir. Değişim için ilk adım)

Adım-2: İnsanlar arasına katılırsam kimse benimle iletişime geçmek istemeyecek ve ben çok sıkılacağım. (Aslında kişinin toplum arasında katılmama nedeni, “değersiz ve sevilmeye değmeyeceğini ve kimsenin kendisin ile konuşmayacağına” dair kurmuş olduğu inançlar.)

Adım-3: Lise mezuniyet için gittiğimde çok sevdiğim arkadaşım benimle iletişime geçmedi. Başkalarını da yanına çekti ve ben bütün geçen, “Kimse benimle konuşmak istemiyor ve ben sevilmez biriyim” diye düşünerek geçirdim. (Daha önceki deneyimine dayanarak ve düşüncesini ispat etmeden kendisine bir düşünce inşa etmiş yıllar geçtikçe ve insanlarla uzaklaştıkça arkadaşları arasına mesafe girmiş. Bu mesafe yüzünde iletişim kanalları zayıflamış. Sevilmeye değemem düşüncesine daha çok inanmış. Bu inancı kuvvetlendirmek için her türlü gerçekçi olmayan kanıtı toplamış. Sarsılması gereken ve değiştirilmesi gerek düşünce, “değersiz ve sevilmeye değmem”)

Adım-4: Beni seven insanlar da var. Kardeşim her zaman benim yanımda olduğunu söylüyor. Geçen gün kuzenim dışarı çıkıp çıkamayacağımı sordu. Annem ve babam her zaman bana sevdiklerini söyler. (eski inancımızın “değersiz ve sevilmeye değmem” düşüncesi aksine dair kanıtlar topladık ve artık yeni bir düşünce inşa etmeye başlıyoruz. Ve bunun için de kanıtlar topluyoruz. Yani düşünce inancımız “ben değerli bir insanın ve beni seven kişiler de var.” Bu inancı oluşturmak ve büyütmek için filtrelerimizden kurtulmalıyız. Dar bakış açısında vazgeçip daha geniş alanı taramalıyız. Düşünceleri tartıp doğruluğunu ispat edesiye kadar kanıt toplamalıyız. İlk düşünce oluşurken sadece yanına kimsenin gelmemesini sevilmediğinin bir işareti olarak görüp bu düşünceye inandı. Düşünce oluştururken kendi varsayımlarıyla hareket etti. Kanıtları olmadan. Sadece anlık olarak öyle düşündüğü için.

Arkadaşlarına bunun doğru olup olmadığı sormadan. Çıkarım ve varsayımlarımızı bir kenara bırakıp gerçekçi kanıtlar peşinde koşmalıyız. Mahkeme salonunda hâkime öyle düşünmüştüm veya bundan bunu çıkardım. Benim yanıma kimse gelmeyince ben de beni sevmediklerini varsaymıştım. Dersek hâkim yetersiz delilden mahkemeyi sonlandırır. Kendi mahkemeniz için hâkimini doyuracak gerçekçi deliller toplayıp düşüncelerimize yön vermeliyiz.)

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Psikolojik Danışman
Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version