Acının Ruhu – 2

Hüseyin Can Konar 21 Görüntüleme Yorum ekle
4 Dak. Okuma

Derin bir nefes… Sanırım hala yaşıyorum… Karanlık onun içerisinde yaşamayı öğrenmiş olsan da peşini bırakmazmış. Işık saçan esaretin kokusu ruhuma girince anladım. Anıların ardına saklanmış acılar, pişmanlıklar bir gün kayboluyor olsa da bıraktığı onca şey de onlarla birlikte gidiyor mu? Derinliklere saklanmış olanı hiçbir haykırış oradan kurtaramaz. Sahi zamanla her şeyin geçtiğini söylerlerdi. Bunun böyle olmadığını fark etmem ne kadar sürdü bilmiyorum. Tarifi olmayan acıların ilacını bulmak kolay değildir. Belki yaralar hiçbir zaman iyileşmez belki de çok uzun sürer iyileşmesi. Sonunun ne olacağını bilmediğin için bununla baş etmek zor geliyor. Kimisi bunu için umut taşıyor. Benim içinse sadece kumar. İşte şu an o tarifsiz acıların ertesindeyim. Muharebeden zaferle ayrılmış bir komutanın tamamen yok olmuş ordusu gibiyim. Kazandığımı biliyorum ama kaybetmenin acısını hiç olmadığı kadar derinden hissediyorum.

Bugün bilinçaltım yankılanan seslerin kalabalığına eşlik etti. Çoğu zaman orada neler olduğunu bilir. Bazen bilse de onu görmezden gelir. Bazen onlardan iğrenir bazen de insan olduğunun gerçekliğiyle onu kabullenir. Ama bugün onları ziyaret etmek istedi. Çok zaman geçmeden zaten fark edilmişti. Onu anlamak iyi değil. Zaten anlamak çoğu zaman iyi değildir, acı verir. Belki bir şey onu değiştirebilir o da kabulleniş. Ama ne yazık ki kolay değil. Sanki aynaya bakıyordu. Kendini gördü, tekrar ve tekrar. Biraz daha bakmaya devam ederse daha fazlasını görecekti. Bakmaya devam etti ve tüm insanlığı gördü. Tabii ki gördüklerine dayanamayacaktı. Öyle de oldu ve oradan ayrılıp derin bir uykuya daldı. Bense yalnızlıkla örttüm bu gece üzerimi. Ona düşüncelerim eşlik etti. Henüz istenmeyen düşünceler uğramadı aramıza ama bir süre sonra zihnimde dolanacağını bilerek hayallere daldım. O an bu gerçeklik hayatın kendisinden güzel görünüyordu. Hayatın karmaşıklığından koparıp götüren bir hayal nasıl güzel olmazdı ki? Bir süre buna devam etmek isterdim ama gerçeklere açtım gözümü. Uyandım. Güneş açmış, yeni bir gün daha. Fakat yine de güneşin saçtığı ışık içimdeki karanlığı aydınlatmaya yetmiyordu. Ne yapmalı? Herhalde herkes ne yapıyorsa onu yapmalıydım. Ancak içsel düşünebilme yetisine sahip kişiler bilir ki biriken onca şeyden sonra hiçbir şey olmamış gibi devam etmek zordur. Bunu birçoğunun anlamayacağını bilsen dahi anlaşılmasını istersin kalbinin bir yerlerinde. Bu hissiyat bazen anne şefkatine eşdeğerken bazen de bir sosyopat edası taşır zihinlerde. Ne yapmalı mı? Kalkıp yüzünü yıkar ve ona bir maske takarsın. Karanlık şehrin gri sokakları, aynalara hapsolmuş ruhlar, dikdörtgen kutularda paslanmış hayatlar. Şimdi hayalet şehirde böyle yaşamayı hayal et. Bir şekilde zaman ilerlemeye devam eder ve her şeyde olduğu gibi taşıdığımız hislerde buna göre şekillenir. Tabii ki bu noktada farklı seçenekler var. İlki unutmaktır ki eğer yaşam kavgasında buna rastladıysan şanslısın. Bir de diğer seçenek var. O da taşıdığın ve hissettiğin her şeyin daha da derinleşmesi. Bu noktada zafiyet taşıyabilirsin. Çünkü unutmak ve hiçbir şey olmamış gibi yaşamak zordur. Hislerinin daha da derinleşeceğini bilsen dahi unutmayı umut eder ve onun gerçekleşmesini istersin.

Hala bunu sürdürebiliyorum sanırım iyi olmalıyım. Belki de değil. Bir sayfa üzerine yeni bir tanesi daha ne fark eder ki sonuçta onu yaşadım ve şimdi yenisi geliyor. Ruhun acısı derinlerden çıkar ve yolunu bulursa bir gün seni bile terk edebilir. Bir derin nefes daha ve bırakıyorum… Belki şu an ölmek isteyebilirim ama başka türlüsünü hayal etmiştim.

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version